26 Eylül 2009 Cumartesi

Antalyaspor 1-2 Fenerbahçe//Akılsızlar


Maç açıkçası beklediğim gibi başladı. İlk golü atana kadar Fenerbahçe saldıracak, golden sonra ise yine tempoyu düşürerek geride Antalyaspor'a açık vermeyecek. Planı 21. dakikada Ali Zitouni'nin golü bozdu. Bu dakikadan sonra Fenerbahçe golü bulmak için daha istekli oynadı ve tahminimden daha zevkli bir maç izledik.

Fenerbahçe maçından zevk almak için sanırım skor üstünlüğünün Fenerbahçe'de olmaması gerekiyor. Golü bulana kadar istekli, arzulu ve baskılı oyun, meyvesini alınca da geride eksik yakalanmamak için kontrollü oyun.. Bugün sadece 10 dakika önde kalabilince de çoğu zeka kübü Alex'in hazırladığı pozisyonlar ve direkten dönen toplar izleyebildik. Belki de bu sezon ilk kez bu kadar gol denemesi yaptı Fenerbahçe..

Gökhan Gönül'ün sakatlığının ardından 10 kişi kalan Fenerbahçe!! 80. dakikaya kadar oyunu rakip yarı alana bir türlü yıkamadı. 10 kişi kalan Fenerbahçe dedik, izleyenler hak verecektir sanırım, Mehmet Topuz'un sağ beke çekilmesi ve Alex'in bir kademe geri gelmesi Fenerbahçe'yi orta sahadan düşürdü ve Antalya'nın rahat bir şekilde orta sahayı geçmesine neden oldu. Açıkçası benimde ilk aklıma gelen hamleydi Topuz'un sağa çekilmesi, kenarda Semih'i görünce fakat 5 dakika sonra yanlış karar olduğu ortaya çıktı. Benim anlamadığım bu kadar açık bir şeyi Fenerbahçe teknik heyeti nasıl göremiyor. Tamam yaptın değişikliği de oyunu hiç mi izlemiyorsun, çözüm düşünmüyorsun..İlginç..

Direkten dönen 3 top ve kaçan en az 4 net gol pozisyonuyla Fenerbahçe zaten maçı haketmişti Daum'a rağmen ama Antalyaspor'un son dakikadaki harakirisinin herhangi bir açıklaması yok..Tamam son dakika, ve o dakiklarda girdiğin 2 pozisyon sana hırs kazandırmış ama 1 puana bu kadar yaklaşmışken son adamın kalenden 70 metre uzakta olması nasıl bir düşünce yapısı anlayabilmek mümkün değil. Son dakika, gözünü karartıp takımının 1 puan alması için kırmızı kart görmeye razı birçok oyuncu var o sahada ama hepsi Fenerbahçe ceza alanı içinde. Müdahale edecek adam yok koskoca 70 metrede ve orta saha çizgisinde 3 tane Fenerbahçeli oyuncu pusuya yatmış topu bekliyor, Alex gelişigüzel bir pas ve 3'e 0: gol..Elde var '0'..

Fenerbahçe fazlasıyla hakettiği ama kendi elleriyle alamadığı(tamamen şansızlık) galibiyeti Antalyaspor'un uzattığı tepsiden aldı ve 7'de 7 yaparak kendi rekorunu egale etti. Şimdi yarın rahat rahat izleyecekleri Galatasaray-Eskişehirspor maçını(haftanın maçı olması muhtemel) bekliyorlar..

Antalyaspor - Fenerbahçe//Maç Öncesi

Lige 6'da 6 yaparak başlayan Fenerbahçe, 7. haftada eksik Antalya önüne çıkıyor..Ev sahibinde kaleci Ömer, Yalçın, Fatih Ceylan ve Serge Djehoua eksik.. Fenerbahçe'de ise Emre cezalı ve Bilica'da yabancı kontenjaına takıldı. Roberto Carlos'u sezon sonuna kadar kalmasına ikna için verilmiş bir garanti gibi gözüküyor bu durum..Ayrıca sakatlığı tamamen geçen ve hafta içi idmanların yıldızı olan Özer yine ilginç bir kararla İstanbul'da bırakıldı. Daum'u bazen anlamak zor oluyor işte.

Fenerbahçe'nin sezon başından beri tempo problemi olduğu aşikar ama bu durum deplasmanda beklenenden daha başarılı bir grafik çizmesine neden oluyor. Anadolu takımlarının düşük tempoda fark yaratacak isimlere sahip olmaması Fenerbahçe'nin temposuz oyun sistemine karşı kazanma şanslarını düşürüyor. Kaldı ki Antalya'da bugün fiziğiyle defansı zorlayabilcek en önemli ismi (Serge) yok. Yani temposuz bir maçta Antalya adına etkili olabilcek kozları yok. Bu konuda geriye bir isim kalıyor, o da forma girememiş olmasına rağmen Necati Ateş.

Açıkçası zevksiz bir maç bekliyorum, az gol olur ve Alex faktörü bugün maçın sonucunu belirler. Antalya için en iyi sonuç beraberlik olur, o da gol yememeyi başarabilirlerse..

Büyüksün Adana Demirspor!!


Öncelikle şunu söyleyeyim burada herhangi bir siyasi görüşü savunmuyorum, sadece 80’den sonra apolitikleşen bir ülkede, bir topluluğun kendi ideolojilerini, felsefi duruşlarını bu kadar seviyeli gösterebilmesini takdir ediyorum.

Adana Demirspor’un Livorno ile oynadığı maça ve naklen yayın rezaletini bir bildiri ile bir çok blog yazarı kendi blogunda yer vermişti. Bende yer verdiğim bu bildirinin altında siyasetin futbola karışmasından rahatsızlık duyduğumu ancak bu durumun farklı olduğunu belirtmiştim, takdir etmiştim.

Adana Demirspor şimdi işi biraz daha büyütüp liglerin devre arasında iklim avantajından yararlanarak Adana’da bir turnuva düzenlemek için girişimlere başlamışlar. Bu bağlamda sol görüşleriyle tanınan Livorno, Celtic, St. Pauli, Marsilya ve AEK takımlarını Adana’da toplayarak bir turnuva düzenlemek isteğindeler. Şimdiye kadar St. Pauli ve Livorno’dan olumlu yanıt alınmış bile. Diğerleriyle de ilk görüşmelerin olumlu geçtiğini açıklamış klüp başkanı Bekir Çınar. Şöyle demiş;

"Livorno ve St.Pauli kulüpleri bu teklifi kabul ettiler. Diğer kulüplerle yaptığımız ön görüşmeler çok olumlu oldu. Adana sıcak bir iklim olması nedeniyle devre arası kamp çalışmaları için çok uygun... Tesis bakımından yeterliyiz. Mükemmel otellerimiz var. Bu turnuvayla hem felsefi duruşumuzu göstereceğiz. Hem de Adana'nın devre arası kamp çalışmaları için Antalya kadar yeterli olduğunu ispatlayacağız"

Bir taşla iki kuş. Livorno maçıyla samimiyetlerini zaten ispatlamış oldukları için bu işin sadece ticari ya da tanırım amaçlı olmadığı çok açık. Zaten turnuvanın amacı da şu; “Futbolda şiddete, ırkçılığa ve endüstriyel futbolun yarattığı sorunlara karşı anlamlı bir tepki göstermek”.
İkinci olarak da yıllardır Antalya’nın gölgesinde kalmış olan Adana şehrinin hak ettiği değeri bulmasını ve yaz kampları için etkili bir alternatif olduğunun ispatlanması..

Adana Demirspor’u felsefelerine ve ideolojilerine bu kadar sadık oldukları ve bunu inanılmaz güzel bir yöntemle kimseyi rahatsız etmeden gösterdikleri için tebrik ediyor ve turnuvayı merakla bekliyorum. Umarım bu sefer T.V başında izleyebiliriz..

25 Eylül 2009 Cuma

Şansa Bak!!

Uefa kendi resmi sitesinde Galatasaray'ı haftanın takımı ilan etti. Galatasaray'ın şansı bu sezon her alanda kendisini gösteriyor!!.He tabi bir de 10. hafta olmadıktan sonra bir değeri da yok bu 'pick of the week' ödülünün..

Ayrıca haftanın oyuncusu olarak Raul Gonzalez, Haftanın maçını da normal olarak Manchester United-Manchester City olarak seçilmiş.

Turkcell Süper Lig 7. Hafta Tahminleri

Turkcell Süper Lig’in bu hafta 7. maçları oynanacak. 6 haftada ligde bazı şeyler şekillenmeye başladı ve takımlar hakkında yorum yapabilecek kadar bilgi sahibi olduk. Bundan sonra imkanım oldukça maçlar öncesinde değerlendirmelerde bulunacağım. Bu değerlendirmelerde biraz da İddaa tahmini tadında olacak. Umarım bu konuda destek olabilirim.

Gençlerbirliği - Trabzonspor

Bu sezon Thomas Doll ile birlikte eski günlerine geri dönüş sinyalleri veren Gençlerbirliği ligin namağlup 4 takımından biri. Orta sahada iyi pres yapan ve kazandıkları topları iyi kullanan bir takım. Ayrıca kanat oyuncuları Burhan ve Mustafa Pektemek de son derece yetenekli ve kaliteli oyuncular. İleride de Doll ile birlikte yeniden doğan Kahe takımın gol yükünü çekiyor. Mustafa Pektemek’in attığı 3 golü de es geçmemek lazım tabi ki.
Trabzonspor’da ise Hugo Bross yaptığı hatalardan döndü ve takım kazanmaya başladı. Neydi bu yanlışlar; Engin, Alanzinho, Serkan gibi sadece dribbling yapan oyunculardan 2’sini yanına aldı ve futbol zekası bu isimlerden daha yüksek olan Gabric’i koydu ve çift forvete döndü. Alanzinho, Engin ve Colman forveti ikileyebilecek ve takımın gol yükünü forvet oyuncusuyla paylaşabilecek yapıda değiller. Tabi ilk haftalarda tek forvet oynamaya mecburdu çünkü Gökhan Ünal sakattı ve elinde başka oyuncu yoktu. Ancak Umut’la beraber çift forvet oynamaya başladıktan sonra (suni i.b.b maçı da var tabi ) iki maç 9 gol.
İki takımda da eksik oyuncu yok ve Trabzonspor’da Yattara bugün ilk 18’de olacak.
Bu haftanın tahmin edilmesi en zor maçı şüphesiz 3 ihtimalli bir maç. Uzak durulması gerektiğini belirtmekle beraber;

Tahmin: 2-3 gol oran: 1.75

Antalyaspor – Fenerbahçe

Sezon başından beri Fenerbahçe temposuz futbol oynuyor ve bu durum Fenerbahçe taraftarını rahatsız ediyor. Ancak bu temposuzluk deplasmanda Fenerbahçe’nin çok işine yarıyor. Özellikle Bursaspor maçını Fenerbahçe bu temposuzlukla kazandı. Anadolu takımlarına karşı tempoyu yükseltir ve savunmanızı ileriye çıkartırsanız (temposuzlukla savunmanın geride kalması birebir ilişkilidir) en iyi yaptıkları iş olan kontratak için onlara destek vermiş olursunuz.
Antalyaspor’da kaleci Ömer’in sakatlığı sürüyor ve savunmada Yalçın ‘da oynamayacak. İlerde de geçen sezon Antalyaspor’un ligde kalmasında çok önemli bir paya sahip olan Serge Djiehoua geçen haftadan kırmızı kart cezalısı. Yalçın yerine Batak ilerde de Necati – Veysel ikilisiyle oynayacaktır Mehmet Özdilek. Ayrıca kulübede Balili’nin olduğunu da unutmamak lazım.
Tahmin: 2 Oran: 1.25 (2.05 lik oranla alt da tercih edilebilir.)

Bursaspor – Diyarbakırspor

Bursaspor sezon başında favori ‘flaş takım’ımdı. Ancak Fenerbahçe maçındaki oyunları biraz hayal kırıklığına uğrattı beni. Antalyaspor – Fenerbahçe maçında da değindiğim gibi o maçta Bursaspor’u bozan ve Fenerbahçe’ye galibiyeti getiren şey maçtaki düşük tempoydu. Bursaspor oyuncu yapısı itibariyle tempoyu seven bir yapıda ve rakibi Diyarbakırspor da onların tempolarını düşürmeye çalışacaktır.Son iki maçta ne gol attılar ne de yediler.
Bursaspor’da Ömer Diyarbakır’da da 3 gollü Tazemeta en önemli eksikleri olarak göze çarpıyor.Ben her şeye rağmen seyirci desteğiyle Bursaspor’un kazanmasını bekliyorum.

Tahmin : 1 Oran 1.45

Gaziantep – Ankaragücü

Yetenekli oyuncuları ve güzel futbol oynatmaya çalışan teknik direktörleriyle ligin en renkli takımlarından biri Gaziantepspor.
Ankaragücü’nde ise karışıklık hala hakim. Ankaraspor’dan gelen oyuncularla birlikte şişen kadro ve yönetimini beğenmediğim Hikmet Karaman’la çıkış yolu bulmaları da zor. Bu kadar karışık ve belirsizliğin hakim olduğu bir takımın bu sezon başarılı olmasını beklemiyorum açıkçası. Ev sahibi takımda Zurita’nın olmayışı büyük dezavantaj.

Tahmin : 1 Oran : 1.80

İstanbul Büyükşehir Belediye – Sivasspor

Sivasspor beklentilerin de ötesinde kötü başladı lige ve sadece 1 puanla ligde 17. sıradalar. İ.B.B de her zamanki gibi konsantrasyon sorununu yaşamaya başladı ve lige başladıkları hızı kaybettiler. Sivasspor acil olarak puan almalı ve tarafta desteği de olacaktır yanlarında.
Dinamikleri çok olan bir maç ve tahmin gerçekten zor ancak Sivasspor puan alır gibime geliyor.

Tahmin : 0-2 Oran: 1.33

Kayserispor – Kasımpaşa

Kasımpaşa geçen hafta Galatasaray’a zor anlar yaşattı. İyi kapandılar, özellikle ilk yarı iyi hücuma kapandılar ancak kalite farkına karşı koyamadılar ve 6. haftayı da puansız kapamak durumunda kaldılar.
Kayserispor da geçen hafta İnönü’de Beşiktaş’ı yenmeyi başardı. Özellikle o maçta artık Beşiktaş’ın kazanacağını düşünmüştüm ama Kayseri 3 puanı almayı başardı. Makakula’yı Ali Sami Yen’deki maçta çıplak gözle izleme imkanı bulmuştum ve Servet’in ilk kez bu kadar zorlandığını gördüm ki bu sezon Edin Dzeko’yu da durdurmada çok başarılı olmuştu. Olembe, Cangele ve Mehmet Eren’de bu sezon forma giriyorlar ve bu maçta tartışmasız favoriler.

Tahmin : 1 Oran: 1.30

Galatasaray – Eskişehirspor

Sezon başında bu yana zaten Galatasaray ile ilgili değerlendirmeleri yapıyoruz, tekrar etmeye gerek yok.
Eskişehirspor ise ideal bir Anadolu takımı görüntüsü çiziyor sezon başından beri. İçerde kazanıyor dışarıda 1 puanla dönüyor. Yani alması gereken bütün puanları alıyorlar. Şimdi sıra ekstra puana geldi. İstanbul deplasmanından alacakları puan güçlerinin ispatı olacaktırç O yüzden maça çok iyi asılacaklardır. Maç sonu tahmininden öte gol tahmini daha avantajlı gözüküyor.

Tahmin : 4-6 gol Oran: 1.85

Denizlispor – Manisaspor

Tahmin yürüteceğimiz son maç Ege derbisi olacak bu hafta. Denizlispor oynadığı son iki maçtan da puan aldı ve geçen haftayı ‘bay’ geçti.
Manisaspor ise gerçekten ligde iyi oynayan ekiplerden. Simpson, Nizamettin ve Sezer Öztürk çok etkili oyuncular ve her an maçı etkileyebilecek nitelikteler.Tek mağlubiyetlerini aldıklar Fenerbahçe maçında bile çok iyi oynadılar ve biraz da son dakikadaki ukalalıklarının kurbanı oldular.
Manisaspor teknik direktörü Mesut Bakkal Denizlispor’un eski hocası ve takımı iyi tanıyordur.

Tahmin:2 Oran : 2.30 (Garanti için 0-2 :1.30)
Tabi bunlar benim tahminlerim ve 3-4 maçlık kupanlar ya da sistem kuponları yapmak daha mantıklı olur. Umarım güvenip oynayanları yatırmayız=)

Deco vs. Volkan Şen

Anderson Luís de Souza - Deco


Volkan Şen

Türkiye'deki Altyapı Sorunu


Türkiye Ligi'nin en önemli parçalarından biri gurbetçi oyunculardır bildiğimiz üzere. Senelerdir özellikleAlmanya’da yetişmiş birçok oyuncu ligimizde forma giyiyor. Erhan Albayrak’tan tutun Ümit Karan’a(ligimizin en değerlisidir bana göre) Deniz Barış’tan Volkan Arslan’a bir çok isim 3 büyüklerde bile forma giydiler, giyiyorlar.

2009-2010 sezonunda da ligimizde altyapı eğitimini Avrupa’da almış tam 69 oyuncu bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyespor dışındaki bütün takımlar, yani 17 takım, kadrolarında en az bir tane gurbetçi oyuncuya yer vermişler.

Ayrıca Avrupa’da forma giyen(1. ve 2. liglerde) 139 tane Türk oyuncu var ve bunların da birçoğu yine futbol eğitimlerini yurtdışında almış gurbetçi vatandaşlarımız. Hasan Kabze, Gökdeniz Karadeniz, Fatih Tekke, Çağdaş Atan ve Tuncay Şanlı dışında ülkemizde yetişmiş ve bizim ihraç ettiğimiz bir oyuncu gelmiyor aklıma. Bu da demek oluyor ki bu 139 oyuncunun en az 130’u ( unutmuş olabileceklerimi düşünerek söylüyorum, yoksa bu sayı 134) yine ülkemizde yetişmemiş.

Tekrar Süper Lig’e döndüğümüz zaman, bu sezon ligimizde oynayan oyuncu sayısına bakarsak 513. Bu 513 oyuncunun da 134 tanesi yabancı uyruklu oyuncular.

Şimdi biraz hesap yaparsak eğer

134(yabancı sayısı) + 69 (gurbetçi sayısı) = 203
513(ligdeki tüm oyuncular)- 203= 310

Bu sayı ülkemizde yetişip ligimizde oynayan Türk oyuncuların sayısı.
İhraç ettiklerimizle beraber (aklıma gelen isimlere göre hesaplıyorum) 315 tane faal futbolcu yetiştirmişiz 70 küsür milyonluk ülkede..

Ligimizdeki gurbetçilerle Avrupa’dakileri topladığımızda ise

134 + 69 203

Bu sayıda Avrupa’da yetişmiş Türk oyuncuların sayısı, Yani yaklaşık 5 milyonluk bir toplulukta.

Kan aynı kan, millet aynı millet, yetenek aynı yetenek ama topraklar değişince, yani anlayış ve plan-program, ortaya müthiş bir fark çıkıyor. Bir tarafta 5 milyonda 203 oyuncu yetişiyor, öteki tarafta 70 milyonda 310 oyuncu. İşte Türkiye’deki sistemi(sistemsizliği) açıklayan en somut örnek.

Bu durumun nedenleri az çok biliniyor herkesçe ve tabiî ki bu durumunda birçok kişi farkında ama ben de olayın vahametini sayılarla göstereyim dedim. Belki başka bir postta nedenlerine de değiniriz uzun uzun, şimdilik sayılarla yetinelim dedim.

24 Eylül 2009 Perşembe

Delgado vs. Moritz

Mathias Delgado

Andre Moritz

23 Eylül 2009 Çarşamba

Gustavo Colman ve Alanzinho Transferi!!

Türkiye Süper Ligi'nden Galatasaray'da kimi görmek istersin diye sorsalar gözüm kapalı iki isim sayarım: Gökhan Gönül ve Gustavo Colman..
Son haftalarda beğensemde ve Rijkaard'dan övgü de alsa, kaliteli bir sağ bek transferinin ardından Sabri'yi gözlerin aramayacağını düşünüyorum. Gökhan'ın Milli takım performansını bir kenera bırakırsak (mesela Sabri de milli takımda çok daha başarılı) şu an avrupa'nın en kaliteli 5 sağ bekinden biridir bence. (Maicon, Ramos, Bosingwa, Srna diğer 4'ü benim gözümde) O yüzden son yıllarda Tuncay ile beraber Fenerbahçe'ye kaptırdığımız en önemli 2 oyuncudan biridir kendisi. Galatasaray'da olmasını isterdim açıkçası.

Neyse asıl konuya gelecek olursak da Gustavo Colman ismini yazarım hiç düşünmeden kadroya. Trabzonspor'a ilk geldiğinde hatırlanacağı üzere sol açık bölgesinde oynatıldı haftalarca ve o zamanlarda Colman bir ropörtajında asıl yerinin orta saha olduğunu ve sol açık bölgesine henüz alışamadığını söylemişti.

Sonra geçen sezonun devre arasında Alanzinho transferini gerçekleşti 4.5 milyon € gibi Trabzonspor için çok yüksek bir bedelle. E tabi bu paraya yapılan bir transferden harikalar yaratması beklendi ancak bireysel performans olarak beklentileri uyum sorunu fizik güç eksiği gibi nedenlerden dolayı karşılayamadı.. Ancak bu transferin bence Trabzonspor'a en büyük katkısı Colman'ın bir orta saha oyuncusu olduğunun hatırlanmasıydı. Geçen sezonun ikinci yarısının ilk maçında (aslında ilk devrenin son maçı olmalıydı ) Fenerbahçe karşısında izlemiştik ilk kez orta sahada ve arkadaşlarla ağzımız açık kalmıştı. Müthiş bir kondüsyon en az o derecede (daha da fazla )top tekniği ve oyunu yönlendirebilme yeteneğine sahip bir oyuncu. Orta sahada gerçek anlamda çift yönlü oynayabilen bir oyuncu hatta Türkiye Ligi'nde yanına da yazılabilecek isim sayısı çok az ( Emre, Ayhan, Zurita aklıma ilk gelenler ).

Geçen sezon ikinci yarının ortalarına doğru performansı düşmüş olsada orta sahada rüştünü ispatladı. Zaten bence bu düşüşün altındaki sorun kendisinden değil, takımda dribbling yapan ve topu kovalayamayan birçok ismin birarada sahada olmasındandı. Defansif olarak sırtına çok fazla yük biniyor ve her yere yetişemiyordu ayrıca bu sorumluluktan ötürü de hücuma fazla katkı yapamıyordu.

Yine bu sezonun ilk maçlarında da Engin, Alanzinho, Serkan, Umut gibi topu aldıktan sonra kafalarında pas tercihi olmayan bir çok oyuncunun aynı anda sahada olması Colman'ın performansına direk etki yapıyordu. Daha sonra Gabric gibi gerçekten oyun zekası diğer isimlerin üstünde olan bir oyuncunun takıma monte edilmesi, Engin ve Alanzinho'nun kızağa çekilmesiyle birlikte Colman da eski performansını yakaladı ve son 3 hafta: 2 gol 4 asist..

Şimdi bu 85 doğumlu isim yaşlanmış Ayhan'ın yanında Galatasaray'ın kadrosunda olması fena mı olur?? Hem Linderoth'tan ümit kesilmişken ve gönderilmesi kesinleşmişken yabancı kontenjanı problemi de yaşanmayacakken alınması faydalı olmaz mı? Bu transfer gerçekleştiği zaman orta sahanın çift yönlü oyuncu yükünü tek başına 33 yaşındaki Ayhan'ın başına yıkmamış oluruz ve rotasyon zamanı ya da sakatlık ceza vs. gibi durumlarda da orta saha tek yönlü iki isim olan Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'a muhtaç kalmamış oluruz.

22 Eylül 2009 Salı

Levent Erdoğan'ın Açıklamaları


Hafta içinde Beşiktaş Asbaşkanı Levent Erdoğan medyaya ilginç açıklamalar yaptı.Birçoğuna katılmamak elde değil;

'İbrahim Kaş'ı bedavaya gönderip, üstüne para verip geri alıyoruz. Fink diye adı sanı duyulmamış bir adam transfer ettik. Antep'e Tabata ve İsmail için 15 milyon avro ödedik. Yok böyle transferler.'

Fink bence kaliteli bir oyuncu ve Bundesliga'da birçok maçını izledim (özellikle geçen sezonun ikinci yarısında bjk'ye transfer olduğu için daha dikkatli izlemiştim) ve bence gayet yeterli ve kaliteli bir oyuncu. Geri kalan transfer hatalarına katılıyorum.

Ayrıca söylediği söz ; 'Demirören ile Denizli istifa etmeli, Denizli sezon başında aldığı 1.5 milyon € yu iade etmeli.' E peki Levent Erdoğan sen neden istifa etmiyorsun. Sen de bu yönetimde değil misin?? Eğer bu yönetimde söz sahibiysen bu hatalarda senin de payın var istifa etmelisin, eğer yönetim içinde bir ağırlığın yoksa ve sözün geçmiyorsa onurunu kurtarmak için istifa etmelisin. Yani her türlü istifa etmelisin Levent Erdoğan.

Şahsen ben Levent Erdoğan'ı sadece geçen sezonki çifte kupalı sezonun ardından gerçekleştirilen kutlamalarda eşşek üstünde gezöesiyle tanıdım ve her kutlamaya katılıp ilginç açıklamalar, iddialar ortaya attı.

Bu açıklamalardan en garibi de yine bu sezon Mustafa Denizli ile ilgili açıklamaları sırasında geldi. Bu tarz açıklamaları daha önce Bülent Uygun yapmıştı ve tepkimi belirtmiştim blogda. Ne dedi Levent Erdoğan; 'Geçen sezon zaten biz dularla şampiyon olmuştuk.'

Vay be Levent Bey. Bu kadar takım enayiydi de ülkenin en iyi hocalarına, hafızlarına dua için paralar vermiyorlarda oyuncu transferleri için uğraşıyorlar.

Başarının sırrı bu mudur yahu?? Dua etmek mi??..O zaman ÖSS'ye giren gençler, Avrupa'da maç yapan takımlarımız çalışmasınlar dua etsinler, sağdan soldan dua alsınlar da başarılı olsunlar. Tarihinin en büyük başarılarından birini bu yolla yakalamış bir takım var gözümüzün önünde. 20 sene sonra çifte kupa kazanan takımın bu başarısını nasıl kazandığını örnek almak başarıyı yakalamak için çok da yanlış bir tutum değil sonuçta. Zaten yazık oluyordu bu uğurlarda harcanan paralara..Saol Levent Erdoğan..

Fenerbahçe'de Prim Krizi

Daum'u tebrik etmek gerekir gerçekten. Türk insanını o kadar iyi tanımış ki yıllardır bu ülkede yaptıklarıyla bir çok insanın takdirini kazanmış ve 'helal olsun' dedirtmeyi başarmıştır..

Sezon başında geldiğinde; 'Fenerbahçe Manu, Barca, Real Madrid'le birarada anılmalıdır', 'Fenerbahçe'nin imkanları sınırsız, büyük bir dünya klübü', ve Aziz Yıldırım hakkında söylediği, biraz da yağlamaya kaçan sözleri. Mesela yine Guiza için dünyanın en iyi golcüsü sözleriyle daha gelir gelmez camiada kredisini çokça yükseltti. Hele hele ikinci kez takımın başına geçtiğinde, 'Daumsuz bu takım kurtulmaz' ortamının ortasında bile yerini daha da sağlamladı..

Son günlerde basına yansıyan bir durum da Fenerbahçe'deki prim krizi. Bir kere şunu söylemek gerekir; eğer Aykut Kocaman bu takımın Sportif Direktörü ise futbol takımı ile yönetim arasındaki köprü vazifesini sağlamaktan sorumlu tek kişidir. Eğer teknik direktörün üstündeki bu göreve getiriliyorsanız bu durumu sindirmeniz ve karşınıza gelebilecek zorluklara çözüm üretebilmelisiniz. İşte böyle bir ortamda futbolcularla yönetim arasında bir prim krizi doğdu ve her nedense bu durumu çözmesi gereken ismin Daum olduğu düşünüldü. Futbolcular ve basın bu konuda Daum'u sorumlu tutacakken Daum yine müthiş bir hamleyle, bence ilk kez tamamen doğru bir hareket, üstündeki bu kamburu hakettiği kişiye devrediyor.

Basın önünde bir kağıt parçasını Kocaman'ın eline tutuşturuyor ve insanlar Daum'un savunmasını ilettiğini düşünüyor. Ancak sonradan çıkan haberlere göre, hangi oyuncunun ne kadar prim alacağının yazılı bir kağıt olduğu ortaya çıkıyor. Sonra basın bunu Daum'un Kocaman'a attığı kazık olarak yorumluyor. Yahu bir takımın teknik direktörü mü sportif direktörü mü prim konusunu yönetimle görüşür Allah aşkına. Yönetimle futbolcu arasındaki en büyük ilişki primin kararlaştırılmasıdır. Onun dışında derbi maçlardan önce yada avrupadaki önemli maçlardan önce tesise gelip suni moral verme girişimleridir. Ee prim sorununun çözümünü sportif direktör yapmayacaksa, neyi yapacak Kocaman.. Daum'un el atmak zorunda kaldığı bir durumda Daum'un sorumluluğu herkesin önünde hakeden kişiye iletmesi neden 'kazık' olarak nitelendiriliyor, Kocaman bundan neden gocunuyor çözemedim bir türlü.. Sanırım ülkemiz, ülke futbolumuz bu tarz modern kademelere henüz hazır değil!!

Kasımpaşa 1-3 Galatasaray // Sabrın Gücü

Yine blogspota girmekte yaşadığım sorunlar yüzünden yazımı yine istediğim ve düşündüğüm saatte yazamadım. Bu saatten sonra çok birşey söylemenin manası yok ancak gördüğüm bazı şeyleri söylemek istedim farklı olarak..
Herkesin bildiği gibi maçın henüz başında Ali Güneş'in müthiş bir refleksle! çıkardığı topta hakem doğru kararı verebilse eğer maç çok çok erken bitecekti. Hakem sadece bu pozisyonda değil Kasımpaşa'lı oyuncuların bir çok tutumunda maçı Galatasaray'a hediye etmemek adına doğru kararları veremedi ( bence vermedi). Ali Güneş'in Kewell'ı düşürdüğü pozisyon (pazar gecesi de Bilica yapmıştı aynısını) mesela, orda da kırmızı kart vermedi ve 2 kere oyundan atılması gereken Ali Güneş, sakatlığı yüzünden tek sarı kartla oyundan çıkıyor, garip..

Ayrıca sol bek Sancak ne istedi maç boyunca anlayamadım. Yahu sen Keita'yı ne diye kendine didişilmesi gereken isim olarak benimsiyorsun. Normal şartlarda durduramayacağına mı inanıyorsun da saçma sapan hareketlerle onu kızdırıp, kırmızı kart filan göstertmeye çalışıyorsun. Bu kadar ucuza kaçmaman lazım Sancak, komik duruma düşürüyor bunlar seni. Çık adam gibi topunu oyna durdurabilirsen zaten herkes seni konuşurur, duruduramazsan da diğer oyuncular gibi sanada suç bulunmaz 'çocuk napsın kalite farkı var, onu orda oynatanda kabahat' derler..

Yazının sonunda da Galatasaray'da dikkat çeken bireysel performanslara değineyim biraz..Caner'de güven problemi var, oyun bilgisi defans oynamayı kaldıracak düzeyde değil.. Bu iki konuda yavaş yavaş kendini geliştirmesi sene sonunda Galatasaray'da kalmasına yardımcı olacaktır. Her topu uzun oynamamalı mesela çünkü onda topu yere indirip orta sahaya doğru güzel paslar çıkarabilecek kapasite olduğunu biliyoruz. Maçın en çok koşan ismi olması da onun adına artı bir istatistikti dün.

Kewell'a gelecek olursak bence hala fizik olarak yetersiz ve eski günlerini hala mumla aratıyor tüm oyun zekasına göre. Ancak işte oyun zekasının bu kadar üst düzeyde olması da maçın gidişatını her an değiştirebilcek oyuncu sınıfına sokuyor ve kolay kolay vazgeçemiyorsunuz kendisinden. Her nolursa olsun ilk 18 de yer almalı ve en az 45 dakika oyunda kalmalı ki zekasıyla fark yaratsın..

Keita son maçlardaki en verimli maçını çıkardı bu gece. İki asistinin yanında ilerde sürekli gezerek Sabri'ye ve Arda'ya sağ kanatta boş alanlar yarattı, Sancak'ın tuzaklarına hiç düşmedi..

Ve son olarak sözü tabi ki Nonda'ya getireceğim ancak farklı bir açıdan bakacam. Galatasaray'da Mustafa Sarp- Mehmet Topal işbirliğinin orta sahadaki pas trafiğini sağlamakta yeterli olmadığını ve bu yüzden oyunu rakip yarı sahada Barcelona gibi oynamak yerine kendi yarı sahasında Manu gibi oynamak durumunda kalıyor Galatasaray.. İşte bu ortaklığın olduğu yerde, yani Ayhan'ın sahada olmadığı dönemlerde Baros yerine Nonda'nın oyunda olması gerektiği son birkaç maçtır gözlemlediğim birşey.. Baros fizik olarak müthiş, süratli ve defansın dengesini gücü ile bozabilen bir oyuncu ve Panathinaikos maçında da gördüğümüz gibi öne geçilen maçlarda Manu gibi oynamak gerektiği zaman dünyanın en tehlikeli isimlerinden biri. Ancak durum bu geceki gibi olunca ilerde top turmak ve kapalı rakip defansı hataya zorlamak gerekecekse de oyun zekasıyla ve top tutup kendi arkadaşlarının rakip yarı sahaya konumlanmalarını sağlayabilecek Nonda'nın sahada olması bir zorunluluk gibi duruyor.Özellikle Ayhan'ın olmadığı maçlarda..

Galatasaray bugün çok iyi oynamadı ancak geriye düştüğü bir maçta kapanan ve her türlü çirkefliği yapmayı emir almış (Yılmaz Vural'dandır mutlaka) bir takıma ve ona çanak tutan bir hakeme karşı oyun disiplininden kopmayarak, doğru oyuncu değişiklikleri ve doğru oyunu sayesinde 6'da 6 yapmayı bildi ve Kadıköy'e kayıpsız gitme konusunda büyük bir adım daha atmış oldu (bu sene başından beri benim şahsi hedefimdir). Rakibi, onların tutumlarını ve hakemi tek bir akşamda tek tek yenmesi bu takıma olan inancımı ve duyduğum gururu artırdı her ne kadar rakip Kasımpaşa olsa da..
Not: Bilet fiyatlarını 120 lira yapan Kasımpaşa yönetimine karşı Adnan Polat'ın takındığı tavır da bu takımın bu sene başkanıyla taraftarıyla ve takımıyla nasıl kenetlendiğinin göstergesi (Ne klişe ama=) )

21 Eylül 2009 Pazartesi

Fenerbahçe 1-0 İ.B.B// Ninni Gibi Maç

Öncelikle birkaç gündür yaşadığım sorunlardan dolayı bloga yazı yazamadım onu belirteyim. Çok da önemli maçlar oynandı ve yazacaklarım vardı ancak kısmet olmadı..

Maça gelince; hayatımda izlediğim en sıkıcı maçlardan biriydi, resmen uykum geldi. İki takımda üst üste 5 pas yapamadı ve bir de hakem Hüseyin Göçek’in yönetimi eklenince böyle tatsız tuzsuz bir maç çıktı ortaya..

Fenerbahçedeki tempo problemi devam ediyor. Kazım, Alex, Andre Santos ve Cristian Baroni’nin bir arada oynadığı takımda bu kadar düşük tempo aslında beni fazla şaşırtmıyor. Üstüne bir de takıma tempo kazandıran tek oyuncu olan Emre’nin cezalı oluşu tuz biber ekti Fenerbahçe’nin kötü oyununa. Yerine oynayan Mehmet Topuz da dinamik bir oyuncu fakat Emre’nin yerini dolduramadı bu bağlamda. İkisinin bir arada oynayabileceği bir taktik ve kanatlardaki oyunculardan birinin yerine daha sert bir ismin takıma monte edilmesi şart gibi gözüküyor çünkü iyi savunma yapan takımlara karşı büyük sıkıntı yaşıyor Fenerbahçe. Kaldı ki İstanbul Belediye’de savunmacı bir takım sayılmaz, orta sahada kazandıkları topları yana oynayarak tempoyu iyice düşüren bir takım görüntüsünde yıllardır. Zaten bu oyun anlayışları sayesinde sabırsız büyük takımlara karşı başarılı sonuçlar alıyorlar..

Aslında maç ile ilgili yazacak fazla bir şey yok. Temposuz, pozisyon açısından son derece kısır bir maç oldu. Böyle bir maçta bile Guiza’ya yapılan protestoyu anlamak mümkün değil. Sahada basmadık yer bırakmadı, inanılmaz derecede mücadele etti ama arkasında oynayan isimlerin koşu yollarına pas atamaması bulduğu tek pozisyonu kaçırmasıyla birleşince yine gereksiz bir protestoya maruz kaldı. Arkadan bu kadar az desteğin geldiği bir maçta defanstaki bütün İ.B.B oyuncuların sadece Guiza’ya konsantre olmalarını ve onu etkisiz kılmalarını tribünlerin anlaması gerekirdi bence.

Baroni stoperi 3’leme konusunda Mehmet Topal’ın da çok ötesinde, takım adeta 5-4-1 oynuyor. Önliberonuzun bu kadar savunmaya gömüldüğü bir anlayışla oyunu 60-70 metrelerde oynamaya ve sonucunda da pozisyona girmekte zorlanmaya mahkum oluyorsunuz. Artık Daum’un taktiği mi yoksa Baroni’nin oyun yapısı tamamen bu yönde mi bilemiyorum ama acilen bir elin atılması gerek bu konuya da. Yoksa bu şartlarda beğenilmeyen Selçuk ve Deniz(bence çok iyi bir oyuncu) yine 11’de sahaya çıkar ve Fenerbahçe tribünleri homurdanmaya başlar.

İ.B.B bugün amatör bir takımdan farksızdı. Kazandıkları hiçbir topu ileriye olumlu olarak aktaramadılar ve ön oyuncularını pozisyona sokamadılar. E bu konuda posası çıkmış Okan’dan medet uman bir takımın da bu hali çok şaşırtıcı olmasa gerek. Ayağına gelen topları Lugano ve Bilica gibi hava hakimiyeti üst düzey oyunculardan bir defansın üstünden atmaya çalışması da bu tecrübedeki bir oyuncuya hiç yakışmadı. Posası çıkmış dedik ama bunu uygulamak (en azından çalışmak) için formda olmaya gerek yok biraz akıl yeterlidir. Sezon başından beri Fenerbahçe’nin defansın arasına atılan toplarda yaşadığı zaafı da göz önünde bulundurursak bu tutumun hangi mantıkla sahada ısrarla denendiğini de sorgulamak gerekir.

İ.B.B gibi bir takımın Kadıköy’de İbrahim Akın ve Taner Gülleri gibi defans arkası koşuları etkili oyuncuları kenarda oturtması da başka bir gariplikti. Evet İbrahim formda değil, Taner de sakatlıktan sonra tam olarak toparlanamadı ama bu kadar kaliteli ve tecrübeli iki oyuncunun sahada yer alması her açıdan daha doğru olurdu.

Neyse uzatmayalım, dediğim gibi uykumu getiren bir maçla ilgili yazacak fazla bir şey yok açıkçası. Biraz değindik ama son paragrafta tepkimizi daha net koyalım. Hüseyin Göçek bugün nasıl maç yönetilmezin dersini verdi izleyen herkese. Mücadeleye (sertlik demiyorum) bu kadar taviz vermeyen bir hakemin yönettiği maçında güzel geçmesi beklenemezdi zaten. Oyuncular daha yere düşmeden ve faulü hissetmeden çalınan düdükler zaten kötü olan maçın içine iyice limon sıktı..

Not: Yaşadığım sorunlar az da olsa devam etmekte bu yüzden fotoğraf ekleyemedim. Olsun buna da şükür en azından maç yazısını yayınlayabildik uzunca bir aradan sonra..