16 Eylül 2009 Çarşamba

Türkiye 67-69 Slovenya//Takım Karakteri

Turnuvanın başından beri ilk kez maça konsantre başlayamadık, savunma sertliğini sağlayamadık ve skor üretmekte çok zorlandık. Öyle ki attığımız 15 sayının 12'sini Ersan tek başına kaydetti. İkinci çeyreğe de ilk çeyrek gibi kötü başlayınca bir anda Slovenleri de şaşırtan 19 sayılık bir fark oluştu. O dakikadaki Tanjevic'in molası sonrası müthiş bir patlama yapıp 14-2 lik seriyle 7 sayı geride kapattık ilk devreyi ki bu bizi maça döndüren 2 dakikaydı. Bu takımın karakterinden şüphe duymuyorum ancak devreyi 20 sayı gibi bir farkla geride kapatsaydık ikinci yarı formalite olabilirdi.

İkinci yarıya da ilk yarının son dakikalarındaki serinin verdiği ekstra güçle başladık ve Slovenleri uzunca bir süre potayı göstermedik. Pota altını bırakın 3'lük çizgisinden içeri giremeyen Slovenler buldukarı 5 üçlükle sürekli maça tutundular ve hatta 3. çeyreğin büyük bölümünde de az da olsa öndeydiler. Sırbistan ile oynadık, Litvanya ile oynadık bu takımları bile belli bir yüzdenin altında tutmayı başardık ancak bugün Slovenya'ya karşı çaresiz kaldık. Baskı altında, ellerin bu kadar şutu bozduğu bir savunmada 3 sayılık atışlarla oyunda kalabiliyorlarsa yapabileceğiniz fazla bir şey kalmıyor. O kadar yüzdeli atışlara rağmen pota altını usanmadan savunmamız yine takdire şayan bir durumdu. Neredeyse koskoca ikinci yarı pota altından sayı yemedik ve rakibi 69 sayıda tutmayı başardık. Maçı kaybetmemize rağmen milli takıma olan saygım bir kat daha arttı.

Hücumda istediklerimizi yapamadığımız ve 3-lük yağmuruna tutulduğumuz maçta dahi son topu sayı yapabilseydik maçı kazanacaktık, işte basketbol takımımızın karakterini gösteren müthiş bir örnekti bu maç mağlubiyete rağmen. Son topu Tanjevic harika çizmiş ve Ender de muazzam oynadı ancak 2. yarı hiç oyuna girmeyen Engin'in son topu kullanması biraz riskliydi. Ancak orda topu Ersan'a ya da Hidayet'e aktarsaydık o kadar rahat bir atışla maçı bitiremeyecektik orası da kesin. Yani iki takım da son topta kumar oynadı. Slovenya Engin Atsür'ün atışını riske etti, biz de beklenmedik oyuncuyla maçı kazanmak istedik. Kumarı kazanan Slovenya maçı da kazandı ve grup lider oldu.

Bu Slovenya karşımıza bir daha çıkarsa şayet maçı çok rahat seyredeceğim çünkü hiç bir takım her zaman 3 sayılık atışlarla maç kazanamaz. Koskoca ikinci devre boyunca basketbolun doğrularını yapmadan oynadılar buna karşılık bizim özellikle savunmadaki gayretimiz muhteşemdi. Bu da olası bir ikinci maçta bizim favori olduğumuzun kanıtdır.

Şimdi rakip Yunanistan. Spanoulis'in önderliğinde şampiyonluğun en büyük favorilerindeler ancak milli takımımız şu ana kadarki karakterini sahaya yansıtır, savunma sertliğini korursa ve tabi Hidayet'in de devreye girmesiyle yarı finale çıkarız. Savunma sertliğini oyunun her yanına yaymamız gerektiği kesin ancak bir gerçek daha var ki o da Spanoulis'e ekstra bir savunma gerekeceği.Zaten Yunanistan'ı durdurmanın en kolay yolu da bu.Spanoulis'i durdurmak..

13 Eylül 2009 Pazar

Türkiye'de Basketbol vs. Futbol

Dün gece bir arkadaşımla sohbet ederken şöyle bir şey söyledi:

'Abi anlamıyorum, basketbola futbolun 10'da 1'i kadar değer veriyoruz ama basketbolda daha başarılıyız.'

İlk bakıldığında tezat bir durum gibi gelebilir ama bence basketbolun daha başarılı olmasının altında yatan nedenlerin başında geliyor: Olur olmadık herkes işin içinde değil..

Lise yıllarında hem basketbol hem de futbol oynadım ve o senelerde farkettim ki basketbolun içindeki insanlar daha elit kişiler.Hemen hepsi üniversite mezunu ve kültür seviyeleri hayli yüksek insanlar. Bu durum hem algı düzeylerini hemde hitap seviyelerinde artı bir etkiye neden oluyor.Futbolda ise varoş sporu olarak bilindiğinden, uğraşan insanların da çoğunun yetersizlikleri her an gözlemlenebilir bir gerçektir.Bu fark çok açıktır ve örnek vermek gerekirse Euro Basket 2009 maçlarının yorumcusu kadar kaliteli yorum yapabilen kaç insan var türk futbolunun içinde? İlgilendiği sporu bu kadar iyi bilen, düşündüklerini bu kadar düzgün bir biçimde aktarabilen kaç tane yorumcu var? Benim aklıma bir isim gelmiyor açıkçası.En yakın isim de Rıdvan'dır bana kalırsa ama 2. bir isim Uğur Meleke olabilir. Basketbolda ise Kaan Kural, Yiğiter Uluğ, hatta spiker olan Murat Murathanoğlu ve Murat Kosovay'ı ve daha birçok ismi listeye dahil edebiliriz.Mesela hiçbir basket maçında şöyle bir yorumla karşılaşmazsınız bu ülkede:

Spiker(yorumsuz geçen 10 dakikanın ardından):Evet Sn. .......... son 10 dakika için ne söyleyeceksiniz.

Yorumcu:Evet fark 4'e düştü ama Ender iki 3'lükle farkı tekrar 10'a çıkardı.

Bu kültür seviesinin farklılığının bir başka boyutu da oyuncusuna olan tavrıdır hocanın. Bir kaç büyük takım dışında altyapılarda futbol oynamış ya da futbol oynamış bir tanıdığı olanlar ne demek istediğimi anlamışlardır. Küfür, tokat, tehdit vs. herşey mevcuttur bu takımların teknik adamlarında(teknik adam filan değillerde neyse).Futbolu sadece 'ayağında top tutma, tek oyna' olarak açıklayabilen insanlar bu tek bildiklerini de yapamadığın zaman hiç bir lafı söylemekten çekinmezler ve bu da küçük yaştaki bir çocuğun psikolojisine nasıl bir etki yapar tahmin etmek zor değil herhalde. Mesela hiç bir basketbol coach unun topla dışarı çıkan oyuncusunun annesine, ailesine vs. küfür ettiğini bilmem ama futbol antrenörlerinin bu tutumlarına defalarca şahit oldum ve duydum. Bir arkadaşım maç içinde hocasının yanına çağırıp kendisine tokat atması sonucu futbolu bırakmıştır mesela, başka bir arkadaşım topu taça çıkardı diye tahmin bile edemeyeceğiniz küfürlere maruz kaldığının şahidiyim(ki bu isim genç oyuncu yetiştirme konusunda uzman biri olarak görülür).

Şu ana kadar iki sporla uğraşan insanların aralarındaki farklardan bahsettik ve son olarak da sistemler arasındaki farktan bahsedip yazıyı bitirelim.

Lise takımındayken İstanbul Şampiyonası'nda şu an milli takımda veya Beko Basketbol Ligi'nde oynayan 87 yaş grubu birçok isimle oynama fırsatı buldum.Mesela Şehremini Lise'sinin pota altı Oğuz Savaş-Semih Erden ikilisiydi..Selim Pars Koleji'nde Cenk Akyol, Bahçeşehir Lise'sinde Serhat Çetin ile Sabri Çalışkan'da Soner-Caner kardeşler Ceyhun vs. ile de oynama ve maç sonralarında konuşma imkanı buldum..Basketbol da işleyen sisteme o konuşmalar sırasında şahit oldum..Kısaca açıklamak gerekirse; hepsi aynı klüpte oynuyorlar ve klüpleri anlaşmalı olarak oyuncularını tek bir lisede okutuyorlar ayrıca takımın coach ları okulda da bu isimlerle çalışıyor ve bu sayede klüp antremanı dışında da günün 8-10 saati ellerinin alında bu isimleri eğitme şansı buluyorlar(hem sosyal hem sportif anlamda).O zamanlar Ülker, Efes Pilsen ve Darüşafaka bu sistemi uyguluyordu (ve Fenerbahçe'de kendi kolejinde bu uygulamaya gidiyordu) ve dikkat ettiğiniz zaman yetenekli genç oyuncular hep bu klüplerin bünyesinden çıkıyor, yani hepsi bir sistemin ürünüdür.Futbolda ise anlaşmalar 'çocuğa bir lise diploması kazandıralım da başına bişi gelirse bir işe girebilsin' mantığıyla yapıldığı için bu kadar potansiyelli bir havuzdan senede taş çatlasa 2 isim çıkıyor 70 milyonluk ülkede...

Uzun lafın kısası basketbol daha işi bilen elit kişilein ellerinde daha sistemli bir şekilde yapılan bir spor iken futbol cahillerin elinde disiplinden uzak bir program dahilinde yapıldığı için bu kadar ilgi ve kaynak farkına rağmen basketbolda daha büyük başarılar kazanabiliyoruz.

Not:Basketbolda çok çok mu başarılıyız, hayır ama basketbolla futbol arasındaki ilgi ve kaynak farkına baktığımız zaman elde edilen başarıyı abartmak futboldaki kadar absürt olmasa gerek..