12 Eylül 2009 Cumartesi

Galatasaray 3-0 Beşiktaş//Uyur gEZER

Maçın geneline hakim olan taraf Beşiktaş'tı ancak usta ayakların fazla olduğu takımlar bu tarz maçlarda farkını ortaya koyuyor, iyi oynamadıkları maçları net bir skorla bile kazanabiliyorlar.Galatasaray bunu bir kez daha gösterdi bu gece.
Hafta boyunca yaklaşık 50,000 km yapan Galatasaray'ın yorgun olacağı bekleniyordu ancak yine de oyunu kendi sahasında bu kadar kabul edeceğini açıkçası ben beklemiyordum.Mehmet Topal ve Mustafa Sarp ile birlikte çift önliberlu 4-3-3 oynadığınız zaman orta sahadaki pas trafiğinizde sıkıntılar yaşanabilir.Mustafa Sarp'ın pas özelliği var ancak orta sahanın pas organizasyonunu yönetebilcek nitelikte bir isim değil.Ayhan gibi bir oyuncuyu bu konuda tamamlayabilcek bir isim.Mehmet Topal'da formayı giydiği günden bu yana kendini geliştirememekte ısrar ediyor.Hala orta sahada pas yapabilcek düzeyde bir oyuncuya dönüşemedi.Orta sahanın bu yapısı da topun Galatasaray'da kalmasına engel oldu.

Beşiktaş orta sahada Ernst'in yanına Ekrem'i onların yanlarına Yusuf ve Serdar'ı önlerine de Tabata'yı koyarak 5'li oynadı.Ernst ve Ekrem orta sahada toplara iyi bastı ve Tabata'da bu isimlerden aldığı topları Yusuf'a (Sabri'nin kanadı) aktardı.İlk yarı tamamen soldan atak yaptılar ama Sabri müthiş bir performans göstererek Beşiktaş'ın hücum planını altüst etti. Bir iki pozisyonda Yusuf'a refakat etmesinin dışında inanılmaz müdehaleler yaptı, hücumda Keita'ya müthiş yardım etti ve bana kalırsa maçın en iyi futbolcusuydu.

1-0 dan sonra Galatasaray Kewell'ın kafa vuruşundan başka pozisyon bulamadı. Artık sabırla bekledi mi, yorgunluğun etkisinden mi, orta sahadaki oyuncu yapısından mı bilemiyorum ama Galatasaray bugün hemen hemen tüm maçı kendi yarı sahasında geçirdi, organize olamadı ve sezon başından beri doğruları en az yaptığı karşılaşmaydı. Galatasaray kontrollü oynadı diyebilirsiniz ancak kontrollü oynuyorsanız da Serdar Özkan'ı 3 pozisyon karşı karşıya bırakmamanız gerekir.O pozisyonlardan birinin gol olması maçın şeklini değiştirebilirdi.

Evet Galatasaray bugün bir derbiyi 3-0 kazandı ancak iyi oynamayarak kazandı. Ancak adeta uyuduğunuz maçı net skorla kazanabilmek büyük başarıdır. Bu başarıyı da kadronuzdaki kaliteli oyucularla gerçekleştirebilirsiniz..Bu gece gibi...

Türkiye 63-60 İspanya// 12 Dev Yürek

Gurur duymamak elde değil.Müthiş bir takımız, en büyük favoriyi 60 sayıda tutabilecek kadar hemde.

Hidayet dizindeki ağrılardan dolayı hücuma giremiyor, grup maçlarında 8/11 ile üçlük atan Ender Aslan boş şutlarda bile sorun yaşıyor, rakip ilk grup maçlarından 1 galibiyet 1 mağlubiyetle geliyor ve iyi bir derece almak için mutlak kazanmalı, kadrosun da Gasol, Navarro, Fernandes, Rubio var ancak müthiş bir savunma doğru basketbol ve kazanmaya olan inançla maçı alıyorsunuz..

Her zaman en büyük sorunumuz olan 'takım' olamama sorununu çözen bir Tanjevic var ki her zaman bu konuda eleştirilen bir isimdir kendisi.Artık top eline geçen sahada tek başına oynuyormuş hissine kapılmıyor, hücumda sürekli bir yardımlaşma, top almak için hareket halindeki 4 oyuncu.İşte basketbolun şifresi..Savunma konsantrasyonu ve hücumda hareketlilik.Turnuvada favori sayılan takımlardan sadece Fransa'yı izlemedim ve görüğüm kadarıyla en doğru basketbolu oynayan iki ekipten biriyiz(Diğeri de Sırbistan).

Bu takıma olan güvenim bugün 10 katına çıktı.Sadece kazandığımız için söylemiyorum.Sonuçta son periyodun tamamında kenarda olan Ömer Aşık son 15 sn de oyuna girip smaca kalkan oyuncuya koşup blok koymasa maçı kaybedebilirdik.Ancak İspanya bizi maçın hiçbir bölümünde kendi sisteminin içine çekemedi, her periyotta 1-2 dakika kadar tempoyu artırabildi ancak bu tuzaklarına hiç düşmedik.Olimpiyat 2.si Dünya Şampiyonu takımı bizim basketbolumuzu oynatmak zorunda bıraktık.İşte bu takıma güvenmemin sebebi de budur.Oyun karakterine olan bağlılık..

Artık daha bir yüksek sesle 'bu takım şampiyon olabilir, olmayı hakediyor' diyebiliriz..İspanya'yı yenebildiğimize göre, benim gözümde bir numaralı favori olan Yunanistan'ı da yenebiliriz.10 küsür dakika kenarda kalan bir oyuncunuz maçın en kritik hareketine imza atabiliyorsa takımın konsantrasyonunun boyutuna şapka çıkarmak gerekir.Tebrikler ve teşekürler; gurur duyulacak bir takım olduğunuz için

Galatasaray - Beşiktaş// Derbi Öncesi

Galatasaray'a verilen 1.50 lik oran derbiler tarihinin en düşük oranı diye hatırlıyorum.2 sezon önce Türkiye Kupası maçında Galatasaray 11 Türk oyuncu ile sahaya çıkacak olmasına rağmen Kadıköy'de Fenerbahçe'ye 1.60 lık bir oran belirlemişti İddaa.Galatasaray lige tarihinin en iyi başlangıçlarından birini yaptı, takım kalitesi Türk futbol tarihinin 2000 Galatasaray kadrosuyla birlikte en yüksek takımı, takımın başında dünyada top 10 listesine girebilcek bir teknik ekip var.. Son dakika da Tabata'yı kadrosuna katan Beşiktaş ise 4 maçta 1 galibiyet 3 beraberlik aldı bu maçlarda 3 gol atabildi zaten sezon başı hazırlık maçlarında da gol yollarında büyük sıkıntı yaşamışlardı ancak Galatasaray gerçekten bu kadar favori mi?
Beşiktaş ile başlayalım..Beşiktaş geçen seneden daha kötü futbol oynamıyor, her maç belli bir temponun üzerinde futbol oynuyor, rakiplerine orta sahada üstünlük kuruyor(ki bu çok önemli) ancak ilerde kullanılan Nihat'ın fizik olararak hazır olmayışı Beşiktaş'ı gol yollarında sıkıntıya sokuyor.Bobo'nun kafasının rahat olmayışı, Nobre'nin geçen seneye oranla fazla tercih edilmemesi, Beşiktaş'ı Nihat'a muhtaç bırakıyor.Son 1 senesini sakat geçiren bir oyuncundan da bu kadar şey beklemek takımı sıkıntıya sokar haliyle..

Transferin son günlerinde takıma katılan Tabata ile(Yusuf ve Delgado'nun yokluğunda) orta sahadaki yaratıcılığın artacağı garanti..Aslında Denizli'nin 10.5 numara transferinde bu kadar ısrarcı olmasının nedeni de orta sahadaki yaratıcılığı artırmak ve rakip 18 civarında bu oyuncuyla etkinliği artırıp geçen seneki 'Nobre'ye top şişirme' taktiğine muhtaç kalmamak.Musafa Denizli'nin bahsettiği Avrupa'da başarılı olacak hücum anlayışı da aslında buydu.Doldur boşlattan vazgeçip, geçen sezonki Galatasaray'a yakın bir hücum hattı sağlamak..Baros-Nihat, Lincoln-Tabata, Arda-Tello, ve Kewell-Serdar Özkan ya da Holosko(Holosko'nun daha skorer oluşu onu ilk opsiyon durumuna getiriyor haliyle) benzerliğini sağlayıp arkaya da Fink-Ernst ikilisini koyup beklerinde hücuma çıkabileceği bir taktik oluşturmak..Bu taktiğin işleyebilmesi için Tabata'nın takıma adaptasyonu çok önemli.Bu maç için konuşursak bunun pek mümkün olmadığını, Tabata'nın bu akşam forma giyerse sadece bireysel becerileriyle bir fark yaratabileceğini düşünüyorum.Tello, Holosko ile ortaklık oluşturmaktansa becerisiyle onları defansın arkasına sarkıtması, Nihat ile verkaçlara girmek yerine defansın arasından onu topla buluşturması daha olası gözüküyor.

Galatasaray'a geçersek eğer, yorgunluk ilk sorun olarak hemen karşımıza çıkıyor.Söylemedem Duramadım isimli blog sahibi arkadaşımız bu durumla ilgili güzel bir araştırma yapmış ve durumun olası etkisini güzel bir şekilde ortaya koymuş.49,429 km yol yapmış Galatasaraylı oyuncular miili maç arasında.Mustafa Sarp dışında da bu oyuncular bu maçlarda oynadılar ve sadece yol yorgunu olarak dönmeyecekler.Tello'da Elano gibi Güney Amerika'ya gitmiş olmasına rağmen forma giymemesinden dolayı Türkiye'ye Elano kadar yorgun dönmedi..

İkinci olarak sakat oyucuların sayılarının yine artması.Linderoth, Serkan Çalık, Ayhan'dan sonra milli maçlarda Gökhan Zan ve Aydın Yılmaz, yine milli arada takımla çalışan Emre Güngör sakatlandılar.Defansta Emre Aşık oynayacak Servet ile.İkisinden biri oyuncan çıkmak zorunda kalırsa da Hakan Balta o bölgeye kaydırılabilir ve sol beke Uğur ya da Caner çekilebilir.Bu açıdan bakıldığında sorun yokmuş gibi görülebili ancak son haftalarda form tutan ve Servet'le olan uyumunu iyice artıran Gökhan'ın olmayışının Galatasaray'ı etkilemesi mümkün.

Kadroya gelirsek Aydın'ın yokluğunda Kewell ilk 11'de oynar, yorgun Elano ile Arda maç çok sıkıntıya girmezse aynı anda sahada olmaz(Arda 11 başlar, Elano onun yerine oyuna girer), sağda Keita ilerde de milli haftada 2 maçta 5 gol atan Baros oynar..Arkalarında Fink-Ernst ikilisine karşı koyabilcek sertlikte bir ikili Mustafa Sarp-Mehmet Topal ikilisi yer alır.Gidişata göre Baros-Nonda değişikliği de çok olası gözüküyor, çünkü geçen sezon Nonda'nın iki maçta da Beşiktaş savunmasına zor anlar yaşattığını hatırlıyoruz.Oyun zekasıyla Sivok-Ferrari ikilsine karşı Baros'tan bile daha etkili olabilir hatta.Aslında Baros-Nonda ikilisi ile sahaya çıkıp, klasik 4-4-2 dizilişi bu maç için daha geçerli olabilir ama Rijkaard'ın geleceğe maç maç bakmadığını(kısa vadede kendini kurtarmak derdinde olmadığı) biliyoruz..

Bu duruma bakıldığında maç ortada gibi gözükebilir.Galatasaray sezona daha formda başladı ama yorgun, Beşiktaş (skor olarak) kötü başladı, hücumda etkisiz ama milli arada güzel bir çalışma ortamı buldular..Ancak bu maçın dengesini bozabilcek unsurlar Galatasaray'ın lehine olacağını düşünüyorum.Nedir bunlar;

1)Havanın yağışlı olması süratli oyuncuları daha fazla olan Galatasaray'ın avantajı olacaktır.(Defansların bu havalardaki olası hatalarını süratli oyuncular değerlendirebilir).Bu konuda Beşiktaş sadece Holosko'ya sahip
2)Beşiktaş Keita'yı durdurabilecek bir sol beke sahip değil.Ne İsmail Köybaşı ne de İbrahim Üzülmez(ilk 11 başlayacaktır) Keita'nın karşısında durabilcek durumda değiller.
3)Kewell ve oynadığı sürece Nonda oyun zekalarıyla etkili olacaklardır.
4)Baros çok formada ve çok moralli..

E tabi bir de Ali Sami Yen faktörü var ki Galatasaray seyircisi bu sene takımıyla gerçek anlamda bütünleşmiş ve itici bir güç oluşturuyorlar.Son yıllardaki gibi maça bakmadan şuursuzca bağıran çağıran bir taraftar değil poizsyonlara göre tepkisini şekillendirebilen bilinçli bir taraftar olarak tribündeler.Derbi maçının gazına gelipte gereksiz tepkilerden, rakibe küfürlerden kendilerini sıyrabilirlerse takıma büyük bir güç katacaklardır..

Benim de favorim Galatasaray ancak iddaa'nın verdiği oranlar kadar net mi?Bence değil..Ancak Galatasaray erken bir gol bulabilirse geçen sezonki gibi bir maç izleyebiliriz, Galatasaray farklı bir skor alabilir..Beşiktaş akıllı oynar ve önce Galatasaray'ı orta sahada durdurmaya çalışırsa Beşiktaş'ın şansı artacaktır..

9 Eylül 2009 Çarşamba

Bosna 1-1 Türkiye//Geçmiş Olsun..

Ne söylenebilir ki bu maçla ilgili.Daha 4. dakikada golü buluyosunuz ve sonrasında boşa geçmiş tam 55 dakika.Şu sezonun en önemli maçına çıkıyorsun ve öne geçtiğin bir maçta orta sahada pas yapamıyorsun defansta pozisyon hatalarının bini bir para(1 pozisyon dışında hepsini Önder yaptı zaten) ve ayağına gelen fırsatı tepiyorsun..Üzülmek mi lazım sinirlenmek mi bilemiyorum ve hissettiklerimi ben bile çözemiyorum..
İlk 5 dakikayı izledikten sonra maçın çok kolay geçeceğini düşündüm açıkçası.Bu kadar kritik bir maçta yapılması en zor iş ilk dakikalarda deplasman takımının baskı kurmasıdır ve milli takım bunu başardı bu da bana büyük güven verdi ancak ne olduysa golden sonra oldu..

Orta sahanızda Emre ve Hamit gibi top tekniği ve pas yüzdesi yüksek iki oyuncunuz olmasına rağmen 55 dakika boyunca orta sahada ezildik, pas yapamadık ve rakibin bizim 1. bölgemize gelmesine karşı koyamadık.Emre ile Hamit'in orta sahanın savunma yönünü tamamen Ceyhun'a bırakmaları Bosna'nın ekmeğine yağ sürdü..

Son 20 dakika da baskı kurmamızın tek sebebi de Gökhan ve Arda'nın oyuna dahil olmasıydı.Gökhan çok fazla top kaybetti ancak bence son 20 dakikadaki baskıda onun topla çıkışlarının etkisi büyüktü..Arda ise 70 dakika boyunca sahada gezindi bu maçta ancak son 20 dakika vites artırmasıyla milli takım kaleye gidebildi..Tabi burda Ceyhun'un beke çekilip Gökhan'ın da orta sahaya kaydırılmasının da etkisi büyüktü ancak bu durum da orta sahanın ilk yarıdan da daha kolay geçilmesine sebep oldu..Emre çok yoruldu ve geriye hiç dönemedi..Eğer gol yemediysek bunu tamamen Servet ve Volkan'a borçluyuz..Servet her etkili ismin karşısına çıkmadan soru işaretleri oluyor kafalarda ama Galatasaray'a geldiğinden beri hiç bir forvet karşısında ezilmedi(fizik olarak ezilmesi pek mümkün değil zaten), ağır kalmadı, defansı toparladı..Bugün de Dzeko'yu ikinci yarıda sahadan sildi..İlk yarıda zaten Dzeko akıllılık yapıp sürekli Önder'in üstüne gitti ancak ikinci yarıda Servet ona dur dedi..Bu gelişimi gösterdiği için kendisini takdir etmek gerekir..

Es geçmeyelim, her ne kadar bizi bitirse de Salihoviç'in attığı gole şapka çıkarmak gerekir.Volkan'ın sağına giden top, sol taraftan filenin içine çarparak gol oldu..Son zamanlarda izlediğim en güzel frikik golüydü..Posta da onun resmini koyarak maçın en güzel hareketine saygımı göstereyim dedim..

Futbol böyle bir oyun işte acıması yok.Eline gelen fırsatı tepersen son 20 dakika deli dana gibi koşturur bir iki oyuncunun ayaklarına bakarsın, olmayınca da olmaz.Bir topun direkten döner, bir pozisyonu forvetin kaçırır ve havluyu atarsın..Defansının yetersizliğinden bahsettiğimiz Bosna karşısında bu iki pozisyon dışında ah vah diyebileceğimiz bir pozisyona dahi giremedik(70 ile 80. dakikalar arası digiturk yayının gitmesi nedeniyle o dakikaları izleyemedim, pozisyon varsa, ki sanmıyorum,affola).Girdiğimiz pozisyonlar da bir iki ismin bireysel yetenekleriyle hazırlandı.Yan top organizasyonları zayıf, yardımlaşmalar yetersiz, kısacası TAKIM değildik.Bu yeni birşey değil zaten hepimiz de biliyoruz.Euro 2008 de yarı final oynarken bile maçları 'iman gücü' ile kazandık..Doğru futbol oynayarak değil..

Milli takım bu kadar kötüydü ancak hakem bence sahanın en kötüsüydü..Yahu bir takımı faul yapması için bu kadar teşvik edebilir mi bir hakem??Fauller, tekmeler, itirazlar, karar sonrası topa vurmalar maç boyunca devam etti ancak hakettiklerinin yarısı kadar bile kart gösteremedi ki Emre golü yememize neden olan uydurma faule 1 saniye itiraz eder etmez sarı kartı çıkardı Fatih Terim'i tribüne gönderdi..Ama rakibe gelince otoriter tavrından eser yoktu..Hele bir pozisyonda Arda'yı resmen biçen oyuncuya kart vermeyi bırak uyarmadı bile, Son dakikalarda ofsayt düdüğünden sonra topa vuran Pjanic'e 2. kartı göstermedi, kalecinin maçın yarısını çalmasına müsade etti(eskiden kaleciye zaman geçirmekten 2. sarı kart verilmiyordu, sanırım bu saçmalık devam ediyor).Çok sistematik bir biçimde budadı..Onu da tebrik etmek gerekir, amacını gerçekleştirebilen belki de tek isimdi sahada..

İyi bir takım değiliz..İyi oyuncularımız çok fazla olabilir ama bu iyi bir takım olduğumuz anlamına gelmez ancak dünya kupasına bu Bosna'nın gitmesi yazık..Artık Estonya, Belçika, İspanya maçlarına mı yanalım yoksa bu maça mı yanalım bilemem ama tren artık kaçtı..Uluslararası turnuvalardaki 2. büyük başarımızdan sonra da bir sonraki turnuvaya katılamıyoruz..Geçmiş olsun..


Bosna-Türkiye Maçı Öncesi//Aman Hocam

Hani bazı maçlar vardır ya sözün bittiği yerdedir; ne konuşursan konuş sonucu sadece o 90 dakikalık performansın belirleyeceği, daha çok isteyenin kazanacağı..İşte bu akşam saat 21:00'da bu maçlardan birine daha çıkacak milli takımımız..
Ben her ne olursa olsun Bosna'dan daha kaliteli bir milli takıma sahip olduğumuzu düşünüyorum.Ayrıca oyuncuların milli maç tecrübelerine baktığımızda da arada dağlar kadar fark var.Bu takımın 11'inde Sercan dışındaki bütün futbolcular Euro 2008 kadrosunda da vardı ve baskıyı kaldırabilcek tecrübeye sahipler ancak Bosna'da böyle bir oyuncu yok, çünkü daha önce bir turnuvaya gitmediler ve milli düzeyde bu kadar kritik bir maç oynamadılar. Bu bizim için maç öncesi en büyük avanaj olarak göze çarpıyor.

Kadrodaki oyuncuları isim isim değerlendirdiğimizde de Bosna'da çok kaliteli isimler var ancak Edin Dzeko dışında mevkisinde bizim oyuncularımızdan daha üst düzeyde bir isimleri yok.Müslimovic, Misimovic, İbisevic her ne kadar kaliteli olurlarsa olsunlar Arda, Tuncay ve Hamit kadar üst düzey değiller ve tecrübeleri çok az.Bu konuda biz daha ağır basıyoruz.

Defans hattına baktığımızda takımımızın en vasat bölgesi olduğunu görmek zor değil.Volkan, Servet ve Önder(en zayıf halka) her ne kadar iyi oyuncular olsa da yıllardır izleyenlere asla güven veremediler.Hata yapma riskleri çok yüksek.Aynı şekilde Bosna'ya baktığımızda da defans hattında büyük sıkıntı yaşıyorlar ki kalite olarak da bizden daha gerideler..O yüzden bugün maç bol gollü geçmeye adaydır gözümde..

Yukarda yazdıklarım bu maçı belirleyecek unsurlardan birkaçı ancak dediğim gibi bunlardan daha önemlisi oyuncuların 90 dakikadaki konsantrasyonları ve sergileyecekleri performans..Maçtan önce dikkat edilmesi gereken en önemli unsur sahaya çıkacak 11'in yapısı(isimler değil).

Dünden beri basında sahaya; Volkan, Servet, Önder, Hakan, Gökhan, Hamit, Emre, Arda, Tuncay, Semih ve Sercan 11'i ile çıkacağımız konuşuluyor..İşte burda 'aman hocam!!' diyorum..

Estonya maçının değerlendirmesinde, orta sahadaki yapının o maça has olduğunu ve Bosna maçına daha farklı bir şekilde çıkacağımızı, çıkmamız gerektiğini söylemiştim.Klasik önliberosuz çıktığımız maçta Estonya gibi hücum gücü çok zayıf bir takım bile dafansımıza çok zor anlar yaşatabilmişken Bosna gibi süratli hücuma çıkabilen ve ilerde yüzdeli gol silahlarına sahip bir takım neler yapar düşünmek istemiyorum..Orta sahanızı Emre ve Hamit gibi hücum yönü ağır basan ve defansa yardım etme konusunda klasik bir önliberonun çok gerisinde olan iki isme emanet etmek doğru olmayabilir.Maç boyunca bunun sıkıntılarını yaşayabiliriz ve maçı geri çevirmek Estonya maçını çevirmekten çok daha zor olacaktır..

Hamit'i Euro 2008'de efsanevi bir performans gösterdiği sağ açığa Kazım'ın yerine monte etmek ve ondan boşalan orta sahadaki kontenjana da Mustafa Sarp ya da Ceyhun Gülselam'ı(Sarp tercihimdir)yerleştirmek gereken orta sahadaki sertliği sağlayacaktır ve bence bu kadro yapısı ihtiyacımız olan hücum gücünü de gol atmakta zorlanacağımız seviyeye düşürmez..Forvette de Sercan ile başlayıp duruma göre(rakip 1 puan için oynayıp kapanırsa) Semih'i oyuna sürmek daha mantıklı olabilir çünkü eğer mağlup duruma düşersek Semih'i oyuna almak Sercan'ı oyuna almaktan daha etkili bir hamle olabilir..

Fazla uzatmadan sonuca bağlarsak; benim gözümde maçı herşeyden önce oyuncuların 90 dakikadaki durumları belirleyecek.İşin taktik boyutu sadece orta sahada kimin olacağıyla ilişkilidir gözümde ancak Fatih Terim'in de düşündüğü bir şeyler vardır elbetteki çünkü bu maçları oynamayı bilen en önemli teknik direktörlerden biridir kendisi..

Afeti Gördüm!!

Birçok üniversite öğrencisinin olduğu gibi benim de başımda zorunlu staj belası var..Hele bir de Sarıyer'de ikamet eden biri için Güneşli de staj yapmak tam bir işkence oluyor.
Servisle yolculuk etmeme rağmen 3 saatten fazla zaman geçiriyodum yolda ancak bugün bildiğiniz sel felaketi yüzünden 6 saatim yolda geçti ve işin kötüsü staja da gidemedim.Yolda geçen 3. saatten sonra artık pes ettik ve dönmeye çalıştık ama onu da pek beceremedik.Halkalı-Sefaköy-Havaalanı-Florya-Zeytinburnu vs. vs derken 6. saat sonunda eve varabildik.

Eğer yağmur 1 saat geç başlamış olsaydı o otobüs tepelerinde kurtarılmayı bekeyen insanlardan biri de ben olucaktım muhtemelen.Allah'tan biz yoldayken polisler yolu kapattılar yoksa tam da orda olacaktım bugün..

Yol kenarında o tırları yutan seli (gölü) görebilmiştik ama açıkçası altında 14 kişinin yattığını tahmin etmemiştim..Duyunca gerçekten çok üzüldüm,orda ki yağmuru, seli duyamayacak şekilde uyuyan,yorulmuş ekmek peşindeki insanların bu şekilde can vermeleri çok üzücü..Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum..

He birde yetkililerin tutumu var..Daha dün Trakya'da kaç kişi ölmüş, o yağmurun benzerinin bugün İstanbul'da beklendiği herkesce biliniyor da dere ağzındaki yollar neden felaket olmadan kapanmıyor anlamak mümkün değil.Tabi başlarında 'bu tablo İstanbullunun tedbirsizliğinin sonucudur' açıklamasını yapan bir belediye başkanı varken normal karşılanabilir!!Herhalde İstanbullu tedbirini 29 Mart 2009'da almayarak çoktan geç kalmıştı!!

8 Eylül 2009 Salı

Tarihi Nasıl Kaçırdık?? : Adana Demirspor - Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.
Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.
Yazar Notu:Daha önce siyasetin futbola karışmasına tepkimi yine bu blogda göstermiştim ve bu bildiriye blogda yer vermem garip gelebilir ancak durum burda farklı.Durum siyasilerin kendi çıkarları için futbola el atması değil, taraftar gruplarının sahip oldukları ortak siyasi görüşü bir statta paylaşmasıdır.Her bireyin olduğu gibi, bu bireylerin oluşturduğu toplulukların da siyasi görüşe sahip olmaları bir gerekliliktir.Bu yüzden iki klübü de taraftarını da bilinçlerinden ötürü kutlarım..

Litvanya 76-84 Türkiye

Her sporda önemlidir ancak savunmanın yeri basketbolda çok farklı.Savunma yapmadan maç kazanabilen tek takım herhalde Pheonix Suns'dır ancak onların durumu da savunma yapmadan şampiyon olunmayacağını ispatlar nitelikteydi..

Bugün milli takım avrupanın en skorer takımını 76 sayıda tutmayı başardı..İnanılmaz bir savunma sergiledik.Basketbolda hücumda zaman zaman skorda aksayabilirsiniz ancak savunmanızı sağlam tuttuğunuz takdirde asla maçtan kopmazsınız.İşte bugün bu maçta bunu bi kere daha gördük..

Hidayet sahadaki her oyuncunun çok üstünde bir adam bu çok açık..Yaptığı her hareketi bilinçli bir şekilde yaptı, yıldız triplerinde değildi, hiçbir pozisyonu gereğinden fazla zorlamadı..Ersan da giydiği 8 numaranın(Kobe'nin eski numarası) hakkını verdi gerçekten.Sadece biraz fazla 'fake' gösteriyor ama rakibine yedirdiği zaman da faul almaya çalışmıyor.Bu konuda Hidayet'ten birşeyler kapması gerekiyor..Bugün bir de Ender Aslan vardı..Bütün kritik toplarda sorumluluk aldı, hemen hiçbirinde hata yapmadı, tüm kritik serbest atışları da sayıya çevirdi.Özellikle son söylediğimiz yıllardır özlemini çektiğimiz şeydi..

Ben daha önce milli takımımızın 23/26 le faul attığını görmedim.Bu da yıllardır iyi oynadığımız maçların kaybedilmesinde çok büyük bir etkendi bugün bu durumu da lehimize çevirebildik daha ne olsun ki..3 sayılık atışlarda da 7/13 gibi bir yüzde tutturmak da önemliydi, hele rakibi(ki avrupanın en iyi dış atış takımını) 9/25 de tutmuşken, bu kadar sert savunmanın olduğu bir maçta gerçekleştirmek daha bir önemli..

Sinan Güler de Efes Pilsen'deki görevini milli takıma da taşımayı başarmış.Oyunun kilitlendiği, savunma direncinin düşmeye başladığı dakikalarda takıma(özellikle savunmada) inanılmaz bir dinamizm getiriyor..Bench'te her zaman olması gereken bir oyuncu tipi..

Pota altında Oğuz Savaş ve Ömer Aşık özellikle savunmada çok önemli işler yaptılar..Oğuz hücumda da etkiliydi ve çift haneli rakamlara ulaşabilen tek pota altı oyuncumuzdu.Ömer de kritik anlarda pota altında 2 isabet buldu ve maçın krize girmesini engelledi..Ancak Semih Erden malesef yıllardır üstüne koymadan devam ediyor.Lise yıllarında İstanbul Şampiyonası'nda Oğuz ve Semih ile oynama şansı bulmuştum.O yıllarda(ikisi de aynı takımdalardı:Şehremini Lisesi)Semih Oğuz'dan daha potansyelli ve geleceği daha parlak olarak bakılıyordu ancak futbolda da gördüğümüz örnekler gibi A takım seviyesinde beklenmeyen oyuncular büyük patlama yapabiliyorlar.Tabi bir de Cenk Akyol gerçeği vardı o yıllarda..Kendisi salona geldiği zaman bütün ilgi üstünde olurdu ama bu durum ona ağır geldi ki şu an kadro da yer almıyor..Türkiye'nin geleceği olarak bakılan bir oyuncunun bu duruma gelmesi gerçekten üzücü

Uzun lafın kısası, savunmada bu sertliği koruyup, hücumu da bu yüzdelerde tutabilirsek(özellikle faul ve 3 sayılık atışlar)bu şampiyonada da güzel bir derece alabiliriz.Bu takıma Ömer Onan'ın gelmesi de itici bir güç olacaktır.Bir de Semih de bu geceki performansını en azından Oğuz Savaş düzeyine getirirse bir yarı finalin hayal olmayacağını bugün gösterdik.Litavanya kadrosu son yıllara göre kötü olabilir ama basketbolda ekol takımlara karşı oynama her zaman zordur.(Örn:Sırbistan 66-57 İspanya)

6 Eylül 2009 Pazar

Futbolda Tekdüzelik!!

'Her takımda birkaç tane top sürmeyi seven oyuncu olur, ama bu rakam 5'e, 6'ya çıkarsa iyi olmaz'
Rijkaard'ın röportajından bir cümle..İlk olarak extensorun blogunda okumuştum bu röportojı ve bu cümlenin Trabzonspor için söylenmiş olduğunu düşündüğümü söyledim..Baktığınızda; Engin Baytar, Yattara, Alanzinho; Serkan Balcı, Gabric vs. gibi oyuncular var ve bunlardan 4 tanesi değişmeli olarak ilk 11 de oynuyorlar(ki yattara hala takıma dönmedi).

Gece Arjantin-Brezilya maçını izlerken de aklıma bu cümle geldi..Düşünün bir takımda Messi, Tevez, Aguero var ve bunların yanında pek tanımadığım ama gayet teknik bir Jesus Datolo oynuyor ancak inanılmaz bir kopukluk ve yardımlaşmadan uzak hücum organizasyonları(organizasyon da lafın gelişi, hiç bir organize atak yok)ile sıkışan bir oyun..

Kağıt üzerinde baktığınız zaman milli takımlar düzeyinde dünyanın et etkili hücum hattının Arjantin'de olduğu söylenebilir..Düşünün bir takımda Messi, Aguero, Tevez, Maxi Rodrigez ve Jesus Datolo var ama dün akşamda görüldüğü gibi futbolda tekdüzelik başarısızlığın en büyük nedenlerinden biridir..Dün Arjantin bu kadroya rağmen pozisyona girmekte o kadar zorlandı ki izleyen hemen herkes şaşırmıştır bu duruma ama Rijkaard bunu haftaiçi zaten söylemişti..Maradona'nın teknik direktörlük vasıflarının da ne kadar zayıf olduğunu da görmüş olduk bu vasıtayla..İkinci yarıya Aguero ile başlayacağına Milito'yu koysa sağa Messi'yi(neden forvet arkası oynattı anlamadım)Tevez'i ya da Aguero'yu(Tevez Aguero değişikliğiyle Aguero ile başlanabilirdi)sola yakın oynatsa eminim hücumda daha fazla şey üretirdi çünkü bu sefer Brezilya'nın durdurmak zorunda olacağı hücum tipi tek olmayacaktı; hava topları, kaleye sırtı dönük oyuncunun duvar olup verkaçlarla kaleye yaklaşmaları gibi farklı hücum organizasyonlarına sahip olabilirlerdi..

Ben bu tekdüzeliği yıllardır başka bir milli takımda da gözlemliyorum ve herkesin şaşırdığı başarısızlıklarını çok normal karşılıyorum.O diğer takım da İngiltere..Düşünün bir takımın orta sahası Gerard ve Lampard'dan oluşuyor(hatta artık Gareth Barry de katıldı o ikiliye).İlk bakışta dünyanın en iyi orta saha oyuncularından ikisinin bir takımda olması avantaj gibi görülebilir ancak bu iki oyuncu da birbirinin kopyası olunca olmuyor işte..Yapabildikleri birbirine çok yakın olunca savunması da, ne kadar kaliteli olursa olsun, daha kolay oluyor..Zaten bu iki ismin çok yaratıcı oyuncular olmaması oyunun sıkıştığı dakikalarda İngiltere'nin elini kolunu bağlıyor..Evet şu an 7'de 7 ile gidiolar ve grupları sert bir grup ama ben 2010 Dünya Kupası'nda yine kağıt üzerindeki kadro kalitelerine yakışır bir başarı alamayacaklarını düşünüyorum ki bu iki isme birde Gareth Barry eklenmişken.

Türkiye 4-2 Estonya//Umuda Yolculuk

İlk olarak ben Fatih Terim'in rakibi ciddiye almadığını ve bu yüzden sahaya önliberosuz çıktığını düşünüyorum.Rakibin arkadaki boşlukları değerlendiremeyeceğini düşünmüş olacak ki orta sahada Emre-Hamit ikilisini oynattı.Haftaiçi basın toplantısında 'Bosna'ya moralli gitmek istediklerini söyledi Fatih hoca..Zaten bu maçı kazanamazsak herşey bitecekti.Demek ki moralden kasıt farklı galibiyetti..O yüzden de orta sahayı hücum yönü kuvvetli oyunculardan kurdu..
Ancak Estonya'nın arkadaki boşlukları tahmin edilenden daha iyi değerlendirmesiyle hocanın planı tutmadı.Takım gereğinden fazla pozisyon verdi ve maç 2 kez krize girdi..Bu da daha çok efor sarfetmemize ve yorulmamıza neden oldu..

Halbuki Mustafa Sarp ya da Ceyhun ikilisinden biri sahaya çıksaydı ve Euro 2008 de sağ açıkta performansının zirvesine çıkan Hamit'i o bölgede kullansaydı takım 70. dakikadan sonra bu kadar yorulmazdı.Allah'tan rakip zayıftı da son 10 dakikada topu ayağımızda tutabildik yoksa takım Bosna'ya iyice yorgun gidecekti..En azından son 10 dakikayı aktif dinlenmeyle geçirebildik.

Bu maçta Fatih Terim hatalıydı evet ama ben Bosna maçında daha doğru bir kadro ile sahaya çıkacağını düşünüyorum.Hatta şu iki maçlık periyotta, dün akşam uyurken bile, Bosna maçını düşündüğünü sanıyorum..Orta sahada Mustafa ya da Ceyhun'dan birini oynatıp sağ kanatta Kazım yerine Hamit'i oynatacağını düşünüyorum..

Emre, Arda, Tuncay harikalardı umarım Bosna maçında da böyle performans ortaya koyarlar.Hamit de sağ açıkta kullanılırsa bugünki oyunundan çok daha iyi oynayacağını düşünüyorum.Gökhan Gönül de bildiğimiz Gökhan gibi oynarsa kazanamamız için hiç bir neden yok, hatta ben çarşamba gecesinden çok umutluyum ve kazanacağımızı düşünüyorum..Futbolumuzun her turnuvada yer alıcak düzeydeki potansiyelini ortaya koymalıyız artık.Tarihimizin en büyük büyük başarılarından bir sonraki organizasyonda evde kalmak bir önceki başarının adını 'tesadüf' koyabilir ve bu sefer milli takım buna izin vermeyecektir!!