30 Ekim 2009 Cuma

Servet Çetin Ada'ya mı??

Daily Mail'in haberine göre Arsenal ve Tottenham Servet Çetin transferi için birbirleriyle yarışıyorlar. Haberde Servet için Drogba'nın Türkiye-Fildişi Sahilleri maçından sonra yaptığı 'şeytani' yakıştırmasından bahsediliyor ve değerinin de 10 milyon pound civarında olduğu yazıyor!!
Rijkaard'ın da çuvallayan defans hattını değiştirmek istediği için transfere izin vereceğinin yanında Servet'e AC Milan, Wolfsburg, Dortmund ve Köln'ün de Servet'i istediği bilgisi var.

Servet son 2-3 sezon içinde gösterdiği gelişmeyle hemen herkesin büyük takdirini kazandı ve günümüz itibariyle Türkiye'nin en iyi yerli defans oyuncusu statüsünde. Galatasaray'a geldiğinden beri Avrupa'nın üst düzey oyuncularına karşı hem Galatasaray hem de Milli takım formasıyla ikili mücadelelerde büyük üstünlük kurdu. Drogba ve Edin Dzeko bunlardan en önemlileri. Lugano'nun Drogba ile birebir oynadığı Şampiyonlar Ligi maçından sonraki lig maçında yaşadığı adele sakatlığının şans olmadığı kanaatindeyim. Maç boyu yıpranan Lugano'nun adeleleri 3 gün sonra iflas etmişti. İşte bu Drogba Servet ile karşılaştıktan sonra 'İngiltere'de bile bu kadar güçlü bir defans oyuncusu görmedim' diyor ve ona 'şeytani' yakıştırmasını yapıyor. İşte Servet'in gösterdiği gelişime en önemli örneklerden birisidir. Yıllardır Sheva ile anılan bir oyuncunun Drogba da dahil olmak üzere en büyük imtihanı olan(bence) Dzeko eşleşmesinde de ayakta kalmayı başaran taraftı. Drogba gibi güçlü forvetlere karşı zaten şansı olan Servet yerden oynayan hızlı ve top tekniği yüksek olan(Sheva stilindeki) Dzeko karşısında da başarılı olunca 'Sheva lekesini' benim gözümde silebilmiştir.

Sezon başında 8 milyon €'luk teklifle Galatasaray'ın kapısına gelen Marsilya'daki başkanlık değişiminden dolayı çok istediği Avrupa macerasını ertelemek zorunda kaldı. Şimdi ise İngiltere'den yaklaşık 11.2 milyon€ tekliflerin olacağı haberleri yapılıyor Ada basınında.

Öncelikle şunu söyleyeyim eğer gerçekten bu civarda bir teklif gelecekse hiç düşünülmeden satılmalıdır. Çünkü ben bir oyuncunun fiyatını ancak bir kere bulabileceğine inanırım. Sezon başında Marsilya'nın teklifi beni çok heyecanlandırmıştı ve gerçekleşmeyince de baya üzülmüştüm. Bu durum Mehmet Topal için de geçerliydi. Euro 2008 sonrasında Everton ve Sevilla'dan 8 milyon € civarlarında teklifler geliyordu ancak Adnan Polat bu jenerasyonun Avrupa'da bir kupa kaldırmadan transfer olamayacaklarını açıklayarak teklifleri reddetti. E şimdi Mehmet Topal için 4 milyon € luk bir teklif gelse kim bu teklifi geri çevirebilir ya da satılmasın diyebilir. Mesela Arda için gelen 8 milyon € luk teklifler gerçekten azdı benim gözümde ancak Aziz Yıldırım'ın yaptığı 15 milyon € luk teklifi herhangi bir Avrupa klübü yapmış olsaydı biraz pazarlıkla gönderilirmesi gerekirdi diye düşünüyorum(malesef Türkiye'de bu transferin gerçekleşmesi imkansızdı). Çünkü 2010'a da katılamayan Türk Milli Takımı oyuncularının sahip olabileceği en büyük pazar da binlerce km ötede kaldı . 2012'de Arda 25 yaşında olacak(oraya da katılacağımız garanti değil) ve bir daha 15 milyon € luk teklif alamayacaktır bence.

2. olarak Servet Çetin malesef Rijkaard'ın takımının oyuncusu değil. Servet Skibbe'nin takımının da oyuncusu değildi. Bu yüzden Servet hiçbir zaman Kalli dönemindeki kadar ya da Euro 2008'deki kadar bir performans sergileyemez Galatasaray'da.. Servet her zaman yapabilceğinden fazlasını yapmaya çalışan bir oyuncu ve bu özelliğiyle herkesten takdir görmüştür. Sakat sakat oynaması, topun olduğu her yerde olmak istemesi insanlar tarafından 'helal olsun çocuğa' şeklinde tebrik alsa da bir yerden sonra takımına zarar verebilecek hatalar yapmasına yol açıyor.

Mesela hiçbir zaman anlamam sakat oyuncunun oynama isteğini. Adı üstünde 'sakat' yani fiziksel olarak istediklerini tam olarak yapamayan kimse. E sen sakat halinle nasıl takımına faydalı olacaksın. Yapabildiklerinin yüzde bilmem kaçını yapamaz durumdayken takımını nasıl kurtarabilceksin. Sonra her an sakatlığının büyüyüp uzun süre takımından ayrı kalmana neden olabileceğini nasıl düşünmezsin. Bu arada da takımının 1 oyuncu değişiklik hakkını bile bile yediğin de cabası.

Neyse dönelim Servet ve Rijkaard'ın sistemine. Rijkaard Barcelona'dayken savunma hattında ortada kim vardı. Puyol ve Marquez.. Bunlardan Puyol Servet Çetin gibi hırslı, sağlam, hamleli ve sert bir oyuncu; Marquez ise Puyol kadar agresif ve sert bir oyuncu olmamasına rağmen önlibero mevkiinde de oynadığı için pozisyon bilgisi yüksek, zeki ve ayaklarına hakim bir oyuncu. Yani Servet'ten çok başka bir oyuncu. Bugünki Barcelona'da ise Marquez'den formayı kapmış bir Pique var ki saydığımız konularda Marquez'den de daha iyi olan bir oyuncu.

Galatasaray'da ise Servet sert, hamleli ve hırslı bir oyuncu. Emre Aşık(Emre Güngör ve Gökhan Zan'ın sakatlıkları nedeniyle daha çok forma giyecektir) da sert, topu oyuna sokamayan hırslı bir oyuncu. Emre Güngör topu oyuna sokma konusunda bu iki isimden daha başarılı olsa da savunmanın o yönünü kaldırabilecek kadar iyi değil. Ancak o da ikili müadelelerde güçlü ve sert bir oyuncu. Puyol cinsinden..Gökhan Zan ise istikrarsız, özgüvensiz ve sakatlık hastası bir adamdır. Galatasaray savunmasında oyun kurucu görevini yapabilecek en nitelikli oyuncu olsa da sezonluk planınızı üstüne yapabilceğiniz kadar sürekli bir oyuncu değildir.

Şimdi Servet yukarda bahsedilen rakamlara satılabilirse Galatasaray o parayla Marquez gibi bir oyuncu alabili hatta kendisini bile alabilir. Ve Galatasaray'da Servet'i ikame edebilecek oyuncular var. Servet kadar kaliteli olmasalar da asla Fernando Meira'nın gidişiyle ortaya çıkan sorunlar(tüm takımın oyununun etkilenmesi) ın 10'da 1'i olmaz. Aslında geçen sezon Meirasatılmamış olsaydı bu sene Rijkaard'ın sisteminin kilit oyuncusu olabilirdi ve Galatasaray şu anki durumundan daha iyi olabilirdi. Bunu puan ya da skor bazında değil sisteme uyum olarak söylüyorum..

Bir de işe Servet açısından bakarsak. İngiltere Ligi güce ve hıza dayalı, zor bir lig. Defanslar her zaman sağlamdır ve oyun disiplininden kopmaz defans hattı bozulmaz. Kanat akınları, ortalar en önemli özelliğidir Ada futbolunun. Bizim Servet ağır olsa da hızlı ve inanılmaz güçlü bir oyuncu. Hava toplarına çok hakim ve (artık) kolay kolay hata yapan bir oyuncu değil, savunma hattı bozulmadığı sürece. Bence Türkiye Ligi'nden daha başarılı olabilcek özellikleri var Servet'in. Mesela Vidic'ten bir eksiği yoktur benim gözümde. Ancak Servet'in bir de dezavantajları var ki özellikle son 2 sezondur oynanmaya çalışan oyuna uymayan özellikler bunlar ve Servet de bunları hiç değiştiremedi. Nedir bunlar?

1. Topla gerekli gereksiz kontrolsüz bir biçimde çıkmak ve yerini oyun içinde(duran top vs dışında) boşaltmak.

2. Topla saçma sapan çıkmadığı zaman da önündeki ve yanındaki adam yerine 70 metre uzaktaki oyuncuya top atma sevdası.

3. Zora düştü zaman topu taca vurmaktan ya da gelişi güzel uzaklaştırmaktan utanması.

4. Açılan topa koşan oyuncuya kıçını vura vura topu auta çıkarma sevdası.

İşte bunları İngiltere'de de yapacak olursa ordakiler bizimkiler gibi affetmezler ve Servet'in çok istediği Avrupa macerası onun için pek de hoş bir anı olarak kalmaz. Ancak Servet Türkiye'de vazgeçemediği şeylerden vazgeçer ve kendine uygun bu ligde kendinden istenileni yapmakla kalırsa da bir Tugay gibi uzun soluklu Ada futbolcusu sıfatını taşır üstünde.

Sadece bir haber için bu kadar uzun bir yaz yazmam garibinize gidebilir ancak Galatasaray'ın devre arasında yapması gerektiğini düşündüğüm hamlelerin başlangıç noktasını oluşturabilecek bir haberdi bu. Yani Servet-Ada transferi özelinde Galatasaray'ın(defans hattı için) ve Servet'in yapması gerektiğini düşündüğüm şeyleri yazma fırsatıydı benim için.

Bardağın Çıkış Anı!!

Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda misafir taraftar tribününün üstünün, önünün ve yanının kapalı olduğunu bile bile(ben hatırlayamadım o yazıyı yazarken) Galatasaray tribününden atıldığı iddia edilen su şişesinin akıbeti Lig Tv'nin hd kalitesindeki görüntülerinde belli olmuş..

Haberin linki de burda..

Bi alttaki yazıda da yazmıştım FB TV'nin çıkaracağı fizik kitabıyla yan hakeme gelen şişenin de Galatasaray tribününden geldiği açıklanır herhalde diye..Antu'nun yayınladığı yazıyı okumamıştım ancak zaten söylemişler.

'Artık bu ağlama faslı bitsin. Herkes mağlubiyeti insan gibi hazmetmeyi öğrensin yoksa her saldırıya cevabımız sürecek. Örneğin yan hakeme atılan yabancı maddeyi de onların attığını kanıtlamak gibi, Hakan Balta`nın attığı golden sonra tribünlerimize 2 kere yaptığı iğrenç kol hareketlerinin görüntüleri gibi.'

HD görüntülere bakmadan, biraz fizik biraz matematik hesabı ile olaya at gözlüksüz bakarak görülebilecek gerçeği şimdi anlayanlar Galatasaray taraftarlarına attıkları iftira için özür dileyecekler mi acaba??

Not:görüntüde Arda'nın Baroni'nin ayağına basıp basmadığı da belli oluyor.Video HD kalitesindedir Fenerbahçeliler de rahatlıkla görebilir..

29 Ekim 2009 Perşembe

Yuh Ulan Artık!!

Yok artık yahu!! Zaten Kadıköy'de böyle olayların hiç olmadığını biliyorduk ama bir an gaflete düşmüştük..FBTV Keita'ya atılan şişenin Galatasaray tribününden atıldığını ispatlamış!!Gerçi haberde görüntüleri görünce fazla söze gerek kalmadığı söyleniyor ama ben yine de fazla söz etmeden konuşma hakkımı kullanmak istiyorum..

http://www.youtube.com/watch?v=kiT-w7W0uUk

Videonun linki burda..Videoda görüldüğü üzere şişe havada bir yerde yakalanıyor ve üstüne yorum yapılıyor.Yani şişenin kimin tarafından atıldığı yakalanmadan bu kadar net bir haber yapıyorlar. Şimdi ben de burda birkaç birşey söyleleyim o zaman..

1.Videonun ilerleyen dakikalarında Keita ile Galatasaray tribünün konumlarına bakalım..Galatasaray tribünlerinin bitiş noktasıyla(Fenerbahçe tribünlerine en yakın noktası) Keita'nın konumunun yatay uzaklığı aşağı yukarı 5 metre..(en fazla)

2.Şişe Keita'ya çarptıktan sonra aşağı yukarı 1-1.5 metre önüne ve en az 2 metre soluna düşüyor.

3.Şişenin büyülterek ekranlara geldiği ilk nokta havada belirsiz bir nokta ve aşağı yukarı Keita'dan 20 metre uzakta(en az).

4.Şimdi Keita'ya çarpan şişe Keita'nın 1.5 metre önüne düşüyor ve şişe 20 metreden atılıyor...Bu iki sayının oranı; 20m/1.5m=13.333

5.Bu Galatasaray tribününden atıldığı iddia edilen şişe Keita'nın 2 metre soluna düşüyor ise(elde ettiğimiz 20/1.5=13.33 oranı kullanarak) Keita'dan yaklaşık 2x13.33=26.6 metre sağından atılmış olmalıdır. (şimdi bunu çizerek anlatmak daha açıklayıcı olur ancak söylemek istediğim şey Keita ile cismin atıldığı yer ve düştüğü yeri(noktaları)birleştirmek için bir doğru çizersek ve cismin Keita'ya uzaklığıyla ilk atıldığı yere olan uzaklığını dikey olarak oranlayıp (1.5 m önüne düşüyor demiştik)bu oranı yatay doğrultuda kullanırsak ne kadar sağdan atıldığını bulabiliriz.)

6.Keita'nın konumuyla Galatasaray tribünlerinin yatay farkı ne kadardı? Aşağı yukarı 5 metre..Hadi 10 olsun diyelim. 26 metrelik bir mesafe malesef 5-10 metre sağda(Keita'ya göre)biten Galatasaray tribünlerinin kapsama alanında değil.

7.Sonra bu şişenin Galatasaray tribünü üzerindeyken ortaya çıkan görüntüsünün, güvenlik nedeniyle boş bırakılmış sarı koltukların arka plan yapmasından dolayı daha önce kameraya yansımamış(ya da özellikle yansıtmama) olma ihtimali nedir?

8.Bu Galatasaray tribünlerinin üzerinde görüntüsü ortaya çıkan şişe hangi fizik kurallarına göre hareket ediyor da sürekli iniş halinde yansıyor kameralarımıza.. Tabi ki bir şişe fizik kurallarına göre sürekli aşağı yönde hareket edebilir ancak o mesafeden kendinibilmez Galatasaray taraftarı hangi fizik kurallarına göre o şişeyi sürekli aşağı yönde hareket edecek şekilde fırlatıp(o kadar yüksek bir açıyla;neredeyse 90 derece) Keita'ya isabet ettirebiliyor. Şahsen ben küçüklükten beri taş,elma,armut,erik vs. fırlatırken hep biraz yukarı doğru eğim vererek atmışımdır, demek ki hata ediyormuşum ya da güçsüzlükten öyle atmışım. Belki de Arnold Schwarzenegger ya da Ronnie Coleman Galatasaray taraftarıdır ve maçı izlemeye gelmişlerdir.

9.Yanından geçen ve kendisine çarpmayan şişeye(video da bu da kastediliyor) daha şişe yere düşmeden reaksiyon veren Keita'ya da burdan tebriklerimi iletmek istiyorum!!.Kaleci olsan yeriymiş Keita..Yakında basında da çıkar zaten 'futbola kaleci olarak başladı' geyikleri..

Not 1:Hesaplarda hava direnci ve rüzgar etkisi ihmal edilmiştir..
Not 2:Haberde arkada çalan müzikle de dünyanın tüm sırlarının açıklandığı haber imajı yaratılmış bu arada..
Not 3:Hakeme gelen cismin de FBTV'nin yakında çıkaracağı fizik kitabıyla Galatasaray tribününden geldiği ispat edilebilir.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Fenerbahçe 3-1 Galatasaray//Yazıklar Olsun!!

Yazacağım o kadar çok şey var ki maç ile alakalı. Maç öncesinde ve hemen sonrasında düşündüklerimi ve hissettiklerimi yazmış olsaydım muhtemelen 2-3 cilt falan tutardı.. Şimdi sadece kızgınlığıma anlatmak istiyorum. Çünkü artık hüzün, mutsuzluk değil tamamen öfke duyuyorum..
-Bir mor menekşe ağlıyor mu ne:)))

-'mor'inho dahi gelse Galatasaray'ı kurtaramaz

-RTÜK Şükrü Saraçoğlu Stadı'nı kapatıyormuş. Çünkü Fener-Galatasaray karşılaşmaları Cim-Bom'lu çocukların ruh sağlını bozuyormuş:)))

-Galatasaray camiasına verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.

-Galatasaray, Fenerbahçe'yi AİHM'ye verse milyonlarca Euro tazminat alır. Böyle işkence yapılır mı? Her sene her sene.

-Obama Cimbom'a yardım et.

- Sarı-kırmızı-mor-turuncu farketmez Fener Galatasaray'ı gördümü affetmez

- Bir varmış,bir yokmuş.Bir GS varmış,devamlı FBye yenilirmiş.

- Alışmışız artık 4'lere 5'lere o yüzden 3 kimseyi kesmedi:))

- Fener- GS maçlarını izlemiyorum. GS,FB' yi yenemedikçe bu ülke düzelmez.

- Kadıköy'de galibiyet görenler parmak kaldırsın.

- Galatasaray Kadıköy'de FENERBAHÇE'yi en son yendiğinde Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı;)))))

- KOD ADI : Aslan terbiyecisiGÖREVİ: Galatasaray'ı farklı yenmek

- Onlar da insan onlar da sevinmek FB'ye karşı Kadıköy'de kazanmak istiyorlar.

- Aslan terbiyecileri için yine normal bir geceydi. Büyütülecek bir şey yok.

- Florya’da bazı G.Saray taraftarlarının tura çıktığını gördüm. Meğer 6 yemedik diye kutlama
yapıyorlarmış
- Bir kere de G.Saray maçı üzüntüsü yaşasak. İyice tadı kaçtı..

-Neden devlet bu 6saraya sahip cikmiyor:)))-Mormenekseler kanarya gribinden bir türlü kurtulamıyorlarrrr-))
İnternette dolaşan 'geyik'ler bunlar.. Galatasaray taraftarları bunları görüp sinir oluyorlar, hırslanıyorlar(ben çok takmam normalde ama artık benim de canımı fazlasıyla sıkıyor ve acıtıyor bu durum) ama sahaya baktığınız zaman en fazla koşan futbolcu Mustafa Sarp:7800 m civarı.. Takım olarak katedilen toplam mesafe 75 km.. 13 kişi oynadı Baros'u saymazsak dün gece.. Ortalama 5769 metre yapar.. 9 senedir kaybettiğin stada gidiyorsun, sırtında Galatasaray forması var, rakip taraftarlar, camia galibiyetten o kadar emin daha maç başlamadan Galatasaray taraftarlarını puan farkı 5 oldu diye kızdırıyorlar ve bu takımda ekstra bir motivasyona, hırsa yol açmıyor.. İşte bu yüzden yazıklar olsun. Amatör ligde futbol oynuyordum, Mart ayında dizimdeki bağlar koptu, menisküsüm yırtıldı, bu sene oynamıyorum, antreman filan da yapmadım haliyle ancak dün gece Galatasaray formasını giyiyor olsaydım eminim ki 5769 metreden fazla koşardım. İşte bu yüzden yazıklar olsun. Birçok kişide eminim ki benim gibi düşünüyordur. Dün o stada giden Galatasaray taraftarları, maçın başına otururken kalp krizi geçirecek kadar heyecan duyan taraftarlar ,ki birçoğunun içkisi sigarası vardır, dün sahada daha fazla mücadele ederdi.

Maç başlıyor Galatasaraylı futbolcular yanlarına pas atamıyorlar, defans her topu ıskalıyor, kendisine yaklaşan Fenerbahçeli oyuncuyu orta sahaya kadar takip ediyorlar (haliyle yerlerini boşaltmış oluyorlar) ilerde oynayanlar geri gelmiyor, ayaklarında top tutamıyorlar vs. vs. Amatörlüğün daniskası. Golü yiyelim diye dua edecek duruma geldim çünkü Galatasaray'ı sadece Anfield Road'da 3-2 kaybettiğimiz maçın ilk devresinde bu kadar amatör, komik, aciz görmüştüm ve takımımı böyle görmektense 3-4 farklı yenilgi almayı göze almıştım.

İlk gol ofsayt, penaltı penaltı değil hatta aynı pozisyonda Nonda sarı kart gördü Alex penaltı kullandı. Emre Belezoğlu kart görmeden maçı tamamlıyor. Baros'u yan hakemin gözü önünde sakatlıyor, Ayhan'a arkadan müdahale ediyor ses yok Ayhan hakemi alkışlıyor sarı kart veriyor. Keita'nın kırmızı kartında 4 saniye boyunca Carlos faul yapıyor, iki ayağını Keita'ya dolamış kollarıyla boğazını tutuyor, fırsat buldukça diz atıyor, ama Keita yumruk atmadan düdüğünü çalmaya tenezzül etmiyor. Carlos'un arabalarının arka camına asılan köpek gibi 4 saniye boyunca Keita'ya sarılmasına göz yummasa belki Keita atılmayak ki öncesinde yabancı maddeyle yaralanmış bu adam ve sen bu adamı koruyacak hiçbirşey yapmıyorsun, ne bir anaons yaptırıyorsun ne de o maddeyi 4.hakemine götürüyorsun Keita bunu yapınca sarı kart veriyorsun(Doğru karar).

Şimdi bunları yazdım diye birçok kişi hakemi suçlayarak kendimi rahatlattığımı düşüncek ancak bunları şunun için yazdım;

Bütün bu yukarda yazdıklarım hakemin Galatasaray aleyhine yaptığı fahiş hatalardır(Fenerbahçe aleyhine olanlar da vardı ancak Galatasaray'ın canı daha fazla yandı) ve bunların tartışmasını bile yapmam. Ancak bu hatalar olmasaydı, hatta ve hatta bunlar Galatasaray lehine olsaydı Galatasaray maçı kazanırdı diyebilir miyim? Hayır!!..İşte bu yüzden yazıklar olsun. Bu kadar hakem hatasını bile konuşacak, arkasına gizelenecek kadar oyun oynamadığınız için yazıklar olsun!!

Evet bu maç Galatasaray'ı çökertmeyecek(Baros ve Keita'nın uzun süreli olmaması büyük darbe ama ben skorun yaratacağı salt psikolojik travmadan bahsediyorum) fazla etkilemeyecek, kaybedilen şey sadece 3 puan Baros ve Keita olacak. Yani somut şeyler.Çünkü Galatasaray kaybedeceği özgüveni, morali ve yaşayacağı korkuyu bu maçın son düdüğüne kadar fazlasıyla yaşıyor ve bu maçı kaybedince ayaklarını toprağa basmışçasına deşarj oluyorlar ancak olan Galatasaray taraftarına oluyor.

Son söz: Fenerbahçe taraftarıyla(özellikle benim yaş grubumdakilerle) Türkiye Kupası göremedikleri için dalga geçen Galatasaraylılar unutmasın ki Kadıköy'de Fenerbahçe galibiyeti göremeyen bir jenerasyon bugün 10 yaşında.

18 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray 4-3 Trabzonspor//Ecel Terleri


Maç adıyla zaten haftanın maçı olmaya adaydı ama atılan 7 gol, kaçan goller ve temposuyla da bu ünvanı fazlasıyla haketti. Galatasaray adına konuşmak gerekirse, Ali Sami Yen'de 4 gol attığı bir maçta taraftarına ecel terleri döktüren bir Galatasaray'ın haftaya Kadıköy'de işinin zor olacağı aşikar ancak haftaya arkasını bu kadar boşaltarak oynayacağını sanmıyorum Rijkaard ve ekibinin..

Klişe bi tabir vardır 'fırtına gibi başlamak' diye, işte bugün Galatasaray'ın maç başlangıcı tam bu klişeye oturan cinsteydi. İlk 10 dakikada direkten dönen bir top, Kewell'in muhteşem şutu ceza sahası civarında sürekli golü arayan bir takım. Galatasaray puan kaybettiği maçlarda da maça iyi başlıyordu, gol pozisyonlarına giriyordu ama bu sezon sanırım bundan daha istekli ve etkili bir başlangıç olmadı ki rakip de ligin kalburüstü takımlarından Trabzonspor'du. Açıkçası maç öncesinde de Galatasaray'ın 3-4 gol atacağını tahmin ediyordum ancak bugün atılan 4 gol maçın ilk yarısında bile gelebilirdi.. Trabzon'un karambol sonucu bulduğu gol dışında ilk yarıda etkili olduğu tek bir pozisyon dahi yoktu ancak bu gol soyunma odasına daha moralli gitmelerini sağladı.

İkinci yarı ise daha dengeli başladı, Trabzonspor da Galatasaray'ın sahasına doğru çıkmaya başladı ve 50. dakikadan gole kadar(54. dakika) ise maçın hakimi konumundaydı. Yani gol geliyorum diyordu ki Colman uzaktan güzel bir gol attı. Bu dakikadan sonra Galatasaray yine baskı kuramadı rakibine ve orta saha civarında dolanıp duran bir top ve peşinden koşan oyunculardan ibaretti maç. Galatasaray'ın golünden önce Serkan bir gol kaçırdıki, atabilseydi Galatasaray için kabus gibi bir gece olabilirdi.

69. dakikada Keita takımda bir forvet oyuncusu olduğunu hatırladı ve yaptığı ortayı Baros Arda'ya müthiş servis etti. Hemen ardından çabuk kullanılan bir taç atışı ve takımın unutulan forveti öndirekte bitiriyor. Yine rahatlayan maç defansın arkasına anlaşılması güç bir şekilde sarkıtılan top sonucu krize giriyor ve uzatmalarla birlikte 8 dakika yine karabasan gibi geçiyor. Son dakikalarda Tayfun Cora geçen sezon Kadıköy'de Selçuk Şahin'in attığı golün bir kopyasını atıyordu az kalsın. 4 gol attığı bir maçta puan kaybedecekti yani Galatasaray, hem de kendi evinde. Uzun uzun düşünülmesi gereken bir durum bu..

Bireysel performanslara geçicek olursak sahada müthiş 2 isim vardı Galatasaray adına; Sabri ve Ayhan..Ayhan sakatlıktan çıktığı için 60. dakikadan sonra biraz fizik olarak düşüş yaşadı ama 60 dakika mükemmel yönetti orta sahayı. Açıkçası genel olarak Ayhan'ı pek beğenen biri değilim ancak bugün topu oyuna çok hızlı ve doğru soktu..Ayhan'ı beğenmeyişimin yegane nedendir bu sebep ancak Ayhan bugün bu konuda çok iyi iş çıkarttı. Sabri ise 90 dakika boyunca inanılmaz mücadele etti. Hücuma çok dengeli çıktı, gereksiz zorlama yaparak top kaybetmedi ve ortaları isabetliydi. Kaptırılan toplara da ileride o kadar çabuk bastı ki Trabzon'un oyun kurmasını Baros ile beraber engelledi. Bu sezon Rijkaard ile beraber müthiş bir çıkış gösteriyor aman şeytan kulağına kurşun, Allah nazarlardan saklasın..

Keita son hareketlerde biraz daha becerikli olabilse maç başına 1 gol 1 asist ortalaması tutturur çok rahat bir şekilde. Hızına tekniğine çare olabilcek bir sol bek ligde yok, Avrupa'da da sınırlı.. Keita ile ilgili şu ana kadar duyduğum en güzel yorumu bugün maçta bir arkadaşım yaptı;

'Abi Keita sahada resmen fışkırıyor!!' İşte budur. Keita o kadar çılgınca oynuyor ki onu ancak bu tarz bir eylem cümlesi tanımlayabilir..

Mustafa Sarp Galatasaray'da oynadığı en kötü resmi maçı çıkardı bugün. Topu oyuna sokmakta sorunu olduğunu zaman zaman blogda yazıyorum ancak bugünki kadar kötü bir performansı ilk hazırlık maçlarında izlemiştim ve o gün bu adamın Galatasaray'da işi yok diyordum. Sonra kendine güveni geldikçe oyununun üstüne koydu ve laflarımı yedirdi bana ancak bugün o eski performanslarından birini gösterdi.

Kewell 7 maç sonra ilk kez iyi oynadı ancak bu performansıyla ilgili değildi. Kewell Leeds United'taki Kewell değil heğimiz biliyoruz. O fizik gücü, sürati ve çevikliği yok ancak azalmayan bir şeyi var ki o da oyun zekası ve etkili şutları.. Kewell kaleye yakın oynadıkça etkili oluyor, uzaklaştıkça ise adeta saçmalıyor. Bu maçta da geride aldığı topları olumlu kullanamadı ancak daha çok ceza sahası ve çevresinde oynadığı için etkili oldu..Özellikle Ali Sami Yen'de baskı kurulan maçlarda işe yarayacaktır ancak deplasmanlarda kaybolup gidecektir..

Galatasaray'ın Trabzonspor'un 1. golü ile kendi 3. golü arasındaki kötü oyunun sebebi topu yere indirememesidir. Bu konuda defansta en etkili isim Gökhan Zan. Topu oyuna doğru sokan tek Galatasaraylı defans oyuncusu. Bu dakikalarda ise topu oyuna Gökhan Zan tarafından değil de Servet tarafından sokmaya çalışınca Galatasaray zor anlar yaşadı. Bunda Keita'nın sol kanada yaklaşmasının etkisi de büyüktü. Bu takım hücumda Keita'yı arıyor, topu onunla buluşturmaya çalışıyor. Onun olmadığı maçlar büyük sorun yaratabilir Galatasaray'a..

'69. dakikada Keita takımda bir forvet oyuncusu olduğunu hatırladı ve yaptığı ortayı Baros Arda'ya müthiş servis etti' demiştim, biraz açayım.. Galatasaray ataklarını Keita bitiriyor, Arda bitiriyor, Kewell oynarsa Nonda bitiriyor ancak bir türlü Baros düşünülmüyor. Daha önceki yazılarımdan birinde 'Nonda Keita kankalığı, Keita Baros düşmanlığı doğurmaz' demiştim ancak benim mi dikkatimi çekiyor bilmiyorum ama Baros hücumlarda çok fazla düşünlmüyor.. Bu konuda biraz tedirginlik yaşıyorum..

Bir tedirginlik de Elano konusunda yaşıyorum. Evet Elano'yu Manchester City'de ve Brezilya'da çok kez izlemiştim ve Galatasaray'daki performansı eskiyi mumla aratacak cinsten ama bir çok maçta yedek kalması, hatta maç boyunca hiç düşünülmemesi Elano'nun formunu bulmasının formülü olamaz. Deniz aşırı bir yolculuktan geldi evet ama durum 4-2 olduktan sonra da oyuna alınmayacak kadar kötü durumda olduğunu sanmıyorum şayet o zaman ilk 18'de olmazdı..Bu da ikinci tedirginliğim çünkü ne Galatasaray ne de Türk futbolu Elano'yu kaybedecek durumda değil..

Biraz uzun bir yazı oldu ama 7 gol olan ve gariplikler içeren bir maç hakkında söylenecek çok şey vardı. Şimdi haftaya çok önemli bir maç var ve hafta boyunca bu maçla yatılıp kalkıcak Türkiye. Ben de hafta boyunca birşeyler yazmaya çalışacam kayda değer birşeyler olursa..

Gaziantepspor 2-1 Fenerbahçe// Son Lastik de Patladı!!


TSL'de 6 hafta sonunda herkes Galatasaray'la Fenerbahçe'nin birbirleriyle oynayacakları maça kadar puan kaybetmeyeceğini düşünüyordu. O kadar abartıldı ki hatta 10. hafta maçı kazananın ilk yarıda 17'de 17 yapabilceğini konuşuyordu. İki takımın da kadro kalitesinin bu ligin çok üstünde olduğu aşikar. Değerleri 120 milyon € civarında olan iki kadro ligin toplam değerinin 3'te 1'i kadar, artık siz düşünün durumu..

7. haftada iki takım arasında ilk fireyi veren takım Galatasaray oldu. Bence çok da kötü oynamadığı maçta kenardan etkili hamleler gelmedi ve Eskişehir'in katı defansını açamadı, sonucunda da kendi sahasında 2 puan bırakmış oldu. Medya'da hava yavaş yavaş değişiyordu, bir maçtaki puan kaybından sonra Fenerbahçe'nin Galatasaray'dan bir adım önde olduğu ve şampiyonlukta daha şanslı olduğu fikri oluşmaya başladı. Sonrasında gelen Sturm Graz beraberliği ve Ankaragücü mağlubiyeti sonrasında Fenerbahçe ligin tek hakimi olarak değerlendirildi. Rijkaard'ın aklının Milan'da kaldığını Galatasaraylı bazı futbolcuların mutsuz oldukları ve ayrılmaya yakın oldukları yazılmaya başlandı.(Elano, Baros ve Arda'nın hatta Rijkaard'ın devre arası veya sezon sonu gidebileceği konuşuldu). Büyülü, şaşalı Galatasaray'ın lastiğinin patladığı, aslında övdükleri zaman da kötü oynadıkları yazıldı çizildi, durumun felaketle bile sonuçlanabileceği kanısı oluşmaya başlandı. Rijkaard'ın ilk 6 hafta öve öve bitirilemeyen teknik direktörlük yetenekleri tartışıldı hatta yerildi.

Bugün ligin lastiği patlamayan tek takımı Fenerbahçe'de Gaziantep'te son 10 dakikada yediği iki golle namağlup ünvanını yitirdi. Her zamanki gibi maça daha iyi başlayan takım Fenerbahçe'ydi, gole bulana kadar takip sahada topa basan, hücumda yer değiştiren bir takım vardı sahada. Yine ne olduysa golden sonra oldu ve ilk 8 haftadaki gibi öne geçen Fenerbahçe oyunu kendi yarı sahasında kabul etmeye başladı. İşte Fenerbahçe'yi ilk 8 haftada Galatasaray'dan bir adım öne çıkartan fark da burda. Galatasaray oyunu rakip sahada oynama isteğinde ve çabasında, hatta stoperlerinin bu durumu abartarak 0'dan orta yapmaya çalışacağı kadar ilerde oynamaya çalışıyor, Fenerbahçe ise stoperlerini hiç çıkarmayıp onların arasına Cristian'ı sokarak kontrollü bir oyun tercih ediyor, ilerdeki yaratıcı oyuncularına(bu sezon bu yükü alex tek başına çekiyor şu ana kadar)güvenip ve onların bulacakları gollerle 3 puanı almaya çalışıyor. Türkiye Ligi'nde de Fenerbahçe'nin defansını aşabilcek yeterlilikte takım olmadığı için de bu haftaya kadar firesiz gelmeyi başardılar. Herkes Fenerbahçe'nin Avrupa'da Daum'un önemsemeyişinden dolayı başarılı olamadığını söylüyor ancak bence durum tamamen Avrupalı takımların geriye yaslanan takımların tuzağına düşmeyip ayağa sabırla pas yaparak açık aramaktan usanmamasından kaynaklanıyor.

Bugün 1-0 dan sonra Fenerbahçe'nin geriye yaslanmasına karşılık Gaziantep her zamanki gibi orta sahada topa sahip olmaya başladı. Zurita, Murat Ceylan ve çıkana kadar Hakan Bayraktar'la topa sahip oldular ve ikinci yarıda Olcan'ın sol bek yerine ileride kullanılmasıyla da Fenerbahçe defansını delebilecek bir opsiyona sahip oldu. Ayağında topu tutan Gaziantepspor İvan, Olcan ve Julio Cesar ile Fenerbahçe'yi zorladılar, kanat akınlarıyla da etkili olmaya çalıştılar. Bunlardan bir tanesinde topla buluşan Olcan topu direğe gönderdi ve ilk büyük uyarıyı verdi Fenerbahçe'ye.

Sonrasında Julio Cesar'ın insanı bıktıracak şut denemeleri, Erman Özgür'ün oyuna girişiyle ilk kez gerçekten etkili bir alanda gerçekleşti ve skoru eşitledi. Bu dakikadan sonra Fenerbahçe yine hücuma çıkmayı aklına getirdi ve 4-5 dakika boyunca baskı kurdu Antep yarı alanında, hatta ben golü atacak takımın Fenerbahçe olacağı düşüncesindeydim ancak Julio Cesar duran toptan öyle bir gol attı ki bu sezon Salihovic'in milli takımımıza attığı golden sonra bize 2. müthiş frikik golünü izlettirdi. Maçı da bitirdi hakem santrayı beklemeden..

Zurita, Olcan ve kısa sürede yaptıkarıyla Erman Özgür maça damgalarını vurdular. Goller dışında bence iyi bir performans göstermeyen Julio Cesar ise attığı o gollerden sonra maçın adamı olmayı hakketti her şeye rağmen.

Evet şimdi Trabzon ile oynacak Galatasaray bu maçı kazanırsa haftaya tekrar liderlik şansını yakalayacak Kadıköy'de. O maçta Galatasaray'ın alacağı bir galibiyetten sonra medya rüzgarı terse döner ve Galatasaray'ı yeren medya, düne kadar övdüğü Fenerbahçe'ye yüklenmeye başlar. futbolumuzun bütün birimleri bozuk ancak medya kadar hiçbiri bozuk değil. Hem yazılı hem görsel medya. Hemde yayıncı kuruluş; öyleki bugün Fenerbahçe lehine verilen tartışmalı bayrakların hiçbirinin tekrarı verilmedi. Kadıköyde'ki her maçta Aziz Yıldırım'ın özel isteğiyle maçları Melih Şendil'in anlatmasından sonra 2. bir kıyak da bu sanırım Ligtv'den Fenerbahçe'ye yapılan..

17 Ekim 2009 Cumartesi

Beşiktaş 2-1 Kasımpaşa// Kalite Farkı


İki haftadır okulla ilgili bazı işlerim ve sorunlarım olduğu için bloga yazı yazamadığımı belirtmek istiyorum. Umarım bundan sonra bu kadar uzun bir ara vermek zorunda kalmam..

Maça gelince; Beşiktaş için Denizli maçından sonra üstüste 2. galibiyeti almak için uygun bir rakipti Kasımpaşaspor. Maçın başında da Beşiktaş için kolay bir maç olacağının sinyalleri görülüyordu sahada. 8. dakikada Nihat'ın attığı gol kolay bir maçın habercisiydi. Bu golden sonra birkaç dakika daha Beşiktaş daha etkiliydi sahada ama özellikle 20. dakikadan sonra Kasımpaşa topa daha fazla hakim olan, rakip sahada daha çok gözüken ekipti. %58 ye %42.. Ancak Murat Erdoğan dışında ileriye top taşıyacak kalitede ismi olmadığı için Beşiktaşı çok rahatsız edemediler. Murat Erdoğan Kasımpaşa'nın en istekli en sorumluluk almaya çalışan oyuncusuydu ama bu durumu biraz fazla abartıp boş adama pas atmayıp çalım atmaya çalışması onu gereğinden fazla yordu ve geri dönüşlerde aksamasına neden oldu. Yılmaz Vural sanırım bu yüzden ilk yarının bitimini beklemeden kendisini dışarı aldı..

Kasımpaşa üretkenlikten uzak baskısından sonuç çıkaramayınca Tabata'nın güzel pasında topu ağlara gönderen Bobo'nun golüyle 2 farklı geriye düştü. Zaten Beşiktaş'a karşı pozisyon bulmakta zorlanan Kasımpaşa'nın 2-0 dan maçı çevirmesi mucize olurdu. İkinci yarıda Beşiktaş'ın kontrollü oyunu ve yine Kasımpaşa'nın kısır top hakimiyeti maçı fazlasıyla zevksiz kıldı. Ta ki Ferrari'nin kırmızı kart da görmesine neden olan penaltı kararına kadar. Bana biraz ağır bir karar gibi geldi penaltı ama eğer o karar çıkıyorsa kırmızı kart da kaçınılmazdı. Daha önce de Ernst'in kırmızı kart görmesi Beşiktaş'ı 9 kişi bıraktı ve kalan 7-8 dakikalık süre bu kadar rahat geçen bir maçın krize girmesine neden oldu. Ama Kasımpaşa yine Beşiktaş kalesinde tehlike yaratamadı. Sadece maçın 11' e 9 oynanması krize neden oldu.

Kasımpaşa da Moritz ve Murat Erdoğan dışında herhangi bir oyuncunun süper lig seviyesinde olmadığını düşünüyorum. Hepsi Kasımpaşa ile beraber Bank Asya'ya geri dönerler sezon sonunda. 2 sezon önceki Süper Lig tecrübelerinde de kadrolarında Moritz ve o da takımla birlikte küme düşmüştü ancak bu sefer bir üst seviyedeki bir takıma transfer yapar diye düşünüyorum(Gençlerbirliği Kayseri gibi bir takım). Hafta içinde milli takım teknik direktörlüğüne adaylığını koyan Yılmaz Vural'ı burdan kutlamak istiyorum. Kasımpaşa'yı Galatasaray maçıdnan sonra ikinci kez 90 dakika izledim ve bir teknik adam bu kadroyu daha iyi oynatamaz. İnönü'de Beşiktaş karşısında %60 topa sahip olmak, rakip sahaya bu kadar yerleşmek kolay bir iş değildir ve bu kısıtlı kadroya rağmen Kasımpaşa bunu bu gece başarabildi. Ancak yaratıclık sağlayacak oyuncuları olmadığı için skoru da lehlerine çeviremediler. Devre arasında FM efsanesinden fazlası olmayan Azar Karadaş yerine iyi bir golcü almaları şart ve devre arasına kadar da alabilcekleri maksimum puanı toplamalılar yoksa 2. TSL maceraları da 1 seneden fazla sürmez.

Beşiktaş'ta İsmail maça iyi başladı ancak skor üstünlüğünden sonra Beşiktaş ile birlikte o da durdu. Zaten huücumunun etkili olduğunu biliyoruz, Kasımpaşa'nın da onun boşalttığı kanadı iyi kullanamaması savunma açısından da eksiklerini ortaya çıkarmadı. İbrahim Toraman bence Türkiye'nin en iyi 3 yerli stoperinden biri ancak önlibero için yetenekleri sınırlı. Orta alanda atağa çıkarken kaptırdığı topları daha iyi bir takım cezalandırabilir. Kasımpaşa'nın penaltıdan gelen golü de İbrahim'in kaptırdığı top sonrasında geldi.

Beşiktaş haftaya Eskişehir deplasmanına gidiyor. Geçen haftaki Kayseri maçında namağlup ünvanını yitirdiler ancak bunun Galatasaray maçının ertesi haftada gelmesi durumun yorgunluk ya da rehavet ile alakalı olabilceğini gösteriyor. Ernst, Sivok ve Ferrari'nin eksikliğini çok fazla hissedebilcekleri bir maç olucak Beşiktaş için. Kasımpaşa maçında aldıklar 3 puanın diyeti daha pahalıya kaçabilir.

Bir söz de Beşiktaş seyircisine; yönetimi istifaya davet edebilirsiniz, bu hakkınız ancak tepkinizi atılan golden sonra ve maç esnasında sahaya sırtınızı çevirerek gösterirseniz bundan daha çok takımınız etkilenir. Bu kadar takımına aşık bir taraftarın istemeden de olsa takımına zarar vermesi açıkçası beni biraz üzdü bu akşam.