4 Ekim 2009 Pazar

Ankaragücü 3-0 Galatasaray//Rijkaard'a Güvenmek


Chelsea-Liverpool ve Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçlarından dolayı maç yazısı bu saate kaldı. Yine analiz kısmına girmeyeceğim çünkü 3 maçtır sahada aynı oyun oynanıyor. % 60'ın altına inmeyen topla oynama yüzdesi, girilen % 100'lük en az 5 pozisyona rağmen(eskişehir maçında bu sayı sadece 2 idi) kaybedilen puanlar. Evet Galatasaray kendisinden beklenildiği gibi oynamıyor, gerçi beklenen şey de ilk günden itibaren Barcelona gibi oynaması, çok pozisyon veriyor ve maç başına 5 gol atamıyor ama kendisine maçı kazandıracak golleri bulduğu net pozisyonlardan bir türlü çıkaramıyor. Rijkaard'ın da dediği gibi gol atamazsanız maçı da kazanamazsınız..

-1 aydır sakat olan Aydın uzun süre sonra 11 çıktığı ilk maçta Kewell'dan çok daha fazla bu formayı hakettiğini gösterdi. Tabi ki Keita'nın eksikliğini kapatamadı ancak Kewell'dan daha fazlasını verdi bugün takıma..Faul olmayan bir pozisyonda!! sakatlanıp oyundan çıkana kadar faydalıydı..

-Kewell'ın bu 7. maçı..Nonda'ya çıkardığı top dışında yine tek bir pası dahi doğru yere atamadı. Galatasaray'a gelmeden önce sorsalardı dünyada en sevdiğin 5 futbolcu kim diye, kesinlikle içlerinde Kewell'ı da sayardım. Hatta Zidane'dan sonra ikinci kez aldığım bir formanın arkasına isim yazdırdım. Ancak bu performansı böyle devam ederse, ilk 18'e bile alınmasına karşı çıkarım. Çünkü Serdar Eylik bundan daha kötü bir performans gösteremez, en azından onu kazanmak adına bir adım atılmış olur. Hele Aydın'dan önce kadroda düşünülmesi tam bir facia olur benim nazarımda..

-İngiltere Ligi'nin sıkı bir takipçisiyim ve Elano'yu Manchester City'de defalarca izledim, temponun ve sertliğin son derece üst düzey olduğu ligde dahi hiç bir maçta Türkiye'deki kadar ezildiğini, silindiğini görmedim. Ligde 8 maç oldu ve artık hazır durumda olmaması birilerinin hatasıdır. İzlediğimiz ve beklediğimiz Elano'nun bir an önce sahada olması lazım yoksa erken ayrılık bile gündeme gelebilir..

-Milli maçtan sonra Arda'nın formsuzluğunu hepimizi biliyoruz ancak bu formsuzluk ondan daha fazla şeyler almaya başladı. Yapamadığı hareketlerin üstüne giderek, pas tercihlerini kullanmayarak sadece kendisine değil, takımına da zarar vermeye başladı..Bunun şımarmakla, egoyla alakası yok, sadece yapamadığı şeylerin üstüne gitme hırsıyla alakası olan birşey. Bir nevi kaş yapayım derken göz çıkarmak Arda'nın yaptığı şey.

-Servet Çetin için Bosna Hersek maçından sonra, bütün üst düzey forvet oyuncularına birebirde üstünlük kurduğunu söylemiştim. Son iki sezondur Servet'in bir maça bu kadar ezildiğini gördüm. Hemde ezildiği futbolcu kimsenin beğenmediği, gittiği her takımdan kovulan 32 yaşındaki Ceyhun Eriş.. Tamam fizik olarak düşebilirsin, her oyuncunun böyle dönemleri olabilir ama Servet'in ne işi var sağ çizgide, senin mi görevin sol beki geçip sıfırdan orta yapmak.. Bu nasıl bir mantık çözemiyorum.. İlk golde çevremdeki herkes(bugün uzun bir aradan sonra kahvede izledim maçı) Uğur'a küfretmeye başladı..Evet Uğur çok kötü iki tane çalım yedi, sakatlıktan önceki çevikliğinde değil, bunlar doğru şeyler ama o pozisyonda Servet ile Hakan Balta nerde?? Önliberolar nerde?? Pozisyonda sadece Uğur ve Murat var, çalımı yiyor Uğur ve golün tek suçlusu oluyor. Bu da ülkemin insanlarının en iyi anladığı şey olan futbolun cilvesi olsa gerek!!

Sturm Graz maçından sonra gerçek anlamda sabır gösterilmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Bu maçtan sonra da diyeceğim şey Rijkaard ve sistemine sabır gösterilmesi gerektiğidir ancak oyuncular özelinde gösterilen sabırlar artık bardağı taşırma noktasına geliyor. Yeni bir sisteme adapte olmak her oyuncu için zordur. Mesela beklerin tam saha oynamak zorunda olması, ileri uç elemanlarının topun arkasında kalması vs. zamanla oturcak şeyler, ha deyince olmaz ama, gerekli gereksiz topla çıkmamak, yok yere topu 70 metre şişirmemek bir anda olabilcek şeylerdir..Verimliliği zamanla artar ama bu kadar basit kuralları uygulamamak ihanettir, hatta ve hatta daha da ileri gidip, sistemi baltalamaktır diyorum..

Yine çevremedeki herkes: 'ya Ankaragücü ile oynuyorsun niye Nonda'yı alırken Baros'u çıkarıyorsun. Çift forvete dönsek maçı alırdık' demeye başladı. Evet bence de 45. dakika da Arda-Elano ikilisinden birini çıkarıp Nonda'yı alsaydık daha çok pozisyona girerdi Galatasaray ve maçı da kazanırdı.. Ee sonra?? Bu çift forvet oynasaydık diyenler değil miydi Fenerbahçelilere hava atan, biz geleceğin takımını kuruyoruz bilmem kaç sene sonra 2. Barcelona olacağız vs.. Bu kafayla mı olacak bu takım.. Rijkaard'da biliyodur eminim ki çift forvet oynarsa bu takımın bugün maçı kazacağını. Ama bir sistemi oturtmaya çalışırken, bundan taviz verip başka bir sistemle kazanmanın asıl oturtulmak istenen sistemin en büyük düşmanı olacağını da biliyor kendisi. Daha ortada birşey yokken eskisi gibi topu şişirenler, oyun sıkıştığı zaman çift forvet diye ağlamayacaklar mı?? Çift forvetle bir maç kazanırsa Rijkaard sonraki her puan kaybında sisteminin kökten değiştirilmesi gerektiği konuşulmayacak mı basında?? Futbolcuların da beyinleri yıkanmayacak mı?? Sisteme olan inanç, bağlılık zayıflamayacak mı?? O zaman hedeflenen 10 sene sonrası çöpe atılmış olmayacak mı??

Evet diyebilirsiniz 'yuh, amma abarttın, bir maçta çift forvete dönmek gelecek 10 seneyi etkiler mi?' .. Evet belki biraz abartı ama şuna kesinlikle inanıyorum ki, çift forvetle alınacak 3 puan 4-3-3 ile kaybedilmiş 3 puandan daha fazla zarar verir bu takıma. Eğer gerçekten geleceği planlıyorsak ve adımlarımız gelecek 10 sene içinse şayet..

2 Ekim 2009 Cuma

Galatasaray 1-1 Sturm Graz

Maçın analizi hakkında fazla bir yorumda bulumayacağım. Zaten izleyen herkes sorunları görmüştür. Eskişehir maçına benzer bir maçtı. Sadece Sturm Graz topu yere indirip pas yaptı ve daha çok pozisyon buldu ve Galatasaray defansını zorladı. Eskişehir de bunu yapabilseydi daha iyi bir sonuç alabilirdi diye belirtmiştim. Ayhan'ın takıma dönmesi oyunu ilk yarıda da rakip sahada oynama şansı doğurdu ve topla oynama oranları %60 a %40 Galatasaray lehine oldu. İlerleyen dakikalarda Ayhan'ın oyundan düşmesi, Mehmet Topal'ın her zamanki gibi yavaş oyunu, Sabri'nin ilk dakikalardaki müthiş dinamizminin kesilmesi Sturm Graz'ın oyunun sahasının karşı yarı alanında da bir kale olduğunun farkına varmasına neden oldu.Neyse fazla maç analizi yapmayacağım, sadece gördüğüm eksikleri yazacağım..
-Arda milli maç arasından sonra bir tülü toparlanamadı. 4 maçtır sahaya ağırlığını koyamıyor ve inanılmaz top kayıpları yapıyor. Durumu sadece yoğun maç temposundan dolayı bünyesinin yorulmasıyla mı alakalı yoksa özel hayatında bir takım sorunlar mı var bilemiyorum tabi ki ama eğer gerçekten dünya çapında bir yıldız olmak ve avrupanın sayılı klüplerine transfer yapmak istiyorsa bu duraklama dönemlerini bu kadar uzun tutmamalı.

-Kewell 6 maçtır tek bir olumlu hareket dahi yapmadı. Geçen sezonda, bu sezonun başında da kritik goller attı ama oyunun geri kalan bölümlerinde bu kadar etkisiz, hatta zarar vererek oynaması artık kadroda olmaması gerekliliğinin sorgulanmasını doğurabilir. Bence de düşünülmeli. Sezon başında izlediğimiz Aydın bu Kewell'ın kat kat önünde bir performans sergiledi ve açıkçası formayı daha fazla hakediyor.

-Elano, Ayhan değişikliğinden sonra orta sahaya geçti ve o ana kadarki performansından daha etkili bir oyun ortaya koydu. Attığı 3 pasla Galatasaray'ı gol pozisyonuna soktu(başka da ah vah dedittirecek bir pozisyon olmadı zaten) ve Baros'ta bunlardan birini gol yaptı 1 puanı kurtardı.

-Mehmet Topal oyunu yavaşlatıyor. Mustafa Sarp'ın zaten tek eksiği olarak topu çok yana oynamasını ve ayağından çabuk çıkaramamsını belirtmiştim.. Yani ortak özellikleri orta sahada oyunu yavaşlatan iki oyuncu olmaları. Bu durumda Sabri ile beraber takımın en dinamik iki oyuncusundan biri olan Barış'ın 18 de bile düşünülmemesi çok şaşırtıyor beni ve açıkçası yadırgıyorum. Sanırım bir maçta oyundan çıkarken gösterdiği tepkiden dolayı Rijkaard üstünü çizdi çünkü Barış mental olarak ne kadar zayıf olursa olsun bu kadar unutulcak bir oyuncu değil.

-Hakan Balta sezon başından beri kötü. Geçen 2 sezondaki performansını mumla aratacak kadar kötü hemde..Defansta eskisi kadar geçilmez ve güvenilir değil, hücum olarak da zaten zayıf olan yönünü tamamen köreltmiş vaziyette. Önündeki oyuncuyu doğru paslarıyla ve arkasını(hücumdayken) doğru bir şekilde kapatmasıyla çok rahatlatırdı ancak bu sezon iki özelliğinin de yerinde yeller esiyor. O da acilen toparlanmalı çünkü bu takımın en çok ihtiyacı olan oyunculardan biri aksi halde formayı kaptırması açıkçası beni hiç şaşırtmaz.

-Bir de Keita ile Baros arasında bir problem mi var bilemiyorum ancak bu iki oyuncu ikiye bir oyunların olduğu yerlerde birbirlerine pas atmamaya özen gösteriyorlar. Özellikle son dakikalarda Baros Keita'nın koşusunu görmesine rağmen topu atmaması ve Keita'nın sıfıra indiği pozisyonda Baros yerine geride duran ve zor pozisyonda olan Arda'yı tercih etmesi beni bu fikre itti. Umarım yanılıyorumdur ve Keita-Nonda kankalığı Baros-Keita düşmanlığını doğurmaz..

Galatasaray taraftarlarına da bir hatırlatma yaparak maç yazısını bitirmek istiyorum. Rijkaard Türkiye'ye geldiği gün gerek yönetim gerek basın gerekse taraftarlar tek bir ortak anahtar kelimede birleştiler: 'Sabır'..'Gerekirse 1-2 sene şampiyon olmayalım ama Rijkaard ve ekibiyle yola devam edelim ve Barcelona ekolünü takımımıza kazandıralım' düşüncesi hakimdi herkesçe. Şimdi elimizde bir tablo oluştu.. Ligde 8 maç 7 galibiyet 1 beraberlik. Avrupa kupalarında 8 maç 5 galibiyet 3 beraberlik (berabere biten maçlardan biri 5-0'ın rövanşı). 'Sabır' kelimesinde birleşenler Rijkaard'ın geldiği gün 16 maçta 12 galibiyet 4 beraberlik ve 43 gol bekliyolar mıydı? Bu takımın suçu sezona beklenilenden çok daha iyi bir şekilde mi girmesi? Bu durum mu 'sabır'lı insanlarımızı sabırsızlaştıran?
Evet Galatasaray son iki maçını kazanamadı üstelik ikisi de iç sahadaydı ama hayali kurulan güzel günler için sabredilmeyecek kadar kötü bir durum mu bu?? Unutulmasın ki şu an ağzımızın suyu akarak izlediğimiz ve hedeflediğimiz Barcelona Rijkaard'ın geldiği sezon küme düşme hattını bile ziyaret etmişti. Ama o sihirli kelime sayesinde şu an geldikleri yer ortada...

28 Eylül 2009 Pazartesi

Hayko Cepkin vs. Mesut Özil

Hayko Cepkin

Mesut Özil
Faketmeyen kalmamıştır herhalde ama eklemeden duramadım..



Vee Maç Başlıyor!!


Dönemi, yaz okulu, stajı derken yılın 11 ayı okurlarını kendisine bağlayan ömür törpüsü bugün itibariyle yeni sezonu resmi olarak açıyor..
Dün akşamki sonuçtan sonra 75 muhabbeti ''biz 7'de7 yaptık siz yapamadınız''a dönecek muhtemelen ama onlarda olmasa çekilmez bu okul..Bir de batak var tabii

27 Eylül 2009 Pazar

Galatasaray 1-1 Eskişehirspor// AntiFutbol


Eskişehirspor için daha önce alması gereken tüm puanları aldığını bugün ekstra puan(lar) için sahaya çıkacağını söylemiştik ve istediklerini aldılar.. Sanırım aldıkları bu 1 puana Eskilşehir cephesinde kimsenin itirazı yoktur. Hem hedef olarak hem sahadaki oyun olarak fazlasını beklemek abes olurdu..

Eskişehir açıkçası çirkef mi oynadı? Hayır.. Peki oyunu çirkinleştirdiler mi? Bence evet.. Açıkçası aldıkları skorlardan sonra herkesin dikkatini çekmeyi başardılar ve kadro yapısıyla da bana umut vermişlerdi. Ligde güzel oyun oynamak isteyen bir takımın olduğu fikri beni sevindirmişlerdi ancak 4 forvet oyuncusuyla oynamasına rağmen oyunun hiçbir bölümünde hücumda çoğalamadılar, topları olumlu kullanamadılar.. Oyun şablonları uzun topları Ümit ya da Mehmet'in indirmesi, bu toplara da Youla'nın savunma aralarına koşu yapmasına dayalıydı. Bu oyun şablonu normal olarak Burak Yılmaz'ı kullanamadılar.. Topu yere indirip ayağa pas yapmayı deneselerdi muhtemelen bu kadar gömülmek zorunda kalmazdı ve oyunu çirkinleştirmemiş olurlardı..

Galatasaray'da orta sahada 2 klasik önliberonun oynaması yaratıcılığı düşürüyor, onun da ötesinde topu rakip yarı sahada tutma özelliğini yitirmesine neden oluyor. Açıkçası Ayhan'ı beğenmeyen birisiyim ama Galatasaray'ın oynamak istediği oyun düzeninde Ayhan bu takımda alternatifi olmayan tek isim(Linderoth'u saymıyorum tabiki).

Gerets döneminde Galatasaray 5-0-5 gibi bir taktikle oynardı. 4 lü savunmanın önünde Saidoo, ilerde İliç, Hasan, Necati, Ümit Karan ve Hakan Şükür.. Bu seneki Galatasaray'da işte o beğenmediğim Ayhan oynamadığı zaman 6-0-4 gibi bir dizilişe geliyor..Hücum ile defans blogu arasında köprüyü kuran Ayhan oynadığı zaman orta sahada top tutma özelliği sayesinde önliberonun da Arda'nın da kendisine yakınlaşmasını sağlıyor ve çok daha sağlıklı bir 4-3-3 oynayabiliyor takım..

Maça dönecek olursak, öne geçen Galatasaray'ın oyunu sürklase etmesini ve farkı açmasını bekledim ancak Eskişehir geçen haftalardaki rakipler gibi oyun disiplininden kopmadı ve biraz da şansla golü buldu.. Bu dakikadan sonra Eskişehir dün Antalya'nın son dakikadaki dizilişinin tersine bir oyun oynadı. Galatasaray kalesine en yakın oyuncusu Leo Franco'dan yaklaşık 70 metre uzaklıktaydı.. İleriye topu çıkaramadılar ve Rıza Çalımbay'da Serdar'la Bülent'i oyuna alarak orta sahada topa biraz daha fazla hakim olmak istedi ancak onlarda arkadaşlarına uyunca Eskişehir tamamen skoru korumaya çalışan takım görüntüsüne büründü..Son oyuncu değişikliğinde de Rıza hoca takımına uydu ve Youla'yı oyundan çıkarıp bir önlibero daha aldı oyuna,Ragıp Başdağ.. Sanırım tek düşüncesi bir puanı koparmaktı, çünkü Youla ne kadar kötü oynarsa oynasın rakibin arkasını bu kadar boşalttığı dakikalarda gole her zaman en yakın oyuncudur Eskişehirspor'da..

Galatasaray 2. gol için herşeyi yaptı diyebiliriz..Sağdan denedi, soldan denedi, ortadan Arda ve Baros ile delmeyi denedi, yüksek toplarla rakip savunmayı hataya zorlamayı denedi ancak golü bırakın son dakikadaki Keita'nın volesi dışında pozisyona bile giremedi.. Bu konu hakkında uzun uzun konuşulur tabi ki ama bence Galatasaray yapabilceği herşeyi yaptı ancak Eskişehir'in tamamen oynatmamaya dayalı oyunu hücumun her yolunu tıkadı.. Bu tarz maçlarda gol üç şekilde gelebilir ; duran top, karambol, yada 0 'a inerek.. Sabri'nin 2 sezondur sıfıra inemediğini zaten biliyoruz.. Kewell o özelliklerini Liverpool'da zaten kaybetti..Uğur ters kanattan bir iki kere inmeyi başardı ancak sol ayağı yetersiz olduğu için bitirici ortayı yapamadı.. Keita da Aydın oyuna girdikten sonra sola çekilince 0'a inmeyi başaramadı..Aslında Keita sağda kalsaydı Aydın Kewell'ın kanadında oynasaydı şansı biraz daha fazla olabilirdi..Rijkaard'ın kararı saygı duymak lazım..Tıpkı Elano'nun 90 dakika oyuna almamasına saygı göstermek gerektiği gibi..

Rijkaard olunca işin içinde söz söylemek yersiz oluyor tabi ama 7 milyon € verilen, duran toplarda ve uzaktan atılan şutlarda etkili olan bir oyuncunun en azından son yarım saat oynamasını beklerdim. Özellikle Arda bu kadar etkisizken.. Arda'daki 3-4 maçlık form düşüklüğü devam ediyor ama dediğim gibi rakibin oyun yapısını da gözardı etmemek gerekir. Hiç boş alan bırakmadılar ve topun olduğu yere 2-3 kişiyle sert bir baskı yaptılar..

Cüneyt Çakır'a da bir kaç söz söylemek gerekiyor tabiki.. Hakemler hakkında tek taraflı olarak fazla eleştirmemeye dikkat ediyorum her zaman ancak oyunu genel olarak kötü yönettikleri zaman birşeyler söylemeden duramıyorum.. Allah aşkına Cüneyt Çakır bu maçı EPL'de yönetseyi bir daha maç verirler miydi merak ediyorum.. Hüseyin Göçkek için de söylemiştim Fenerbahçe- İ.B.B maçından sonra..Bir hakem bu kadar düdük çalarsa sahada hangi takım oynarsa oynasın tempo yükselmez ve zevkli bir maç izleyemeyiz. Bugün faul olması için oyuncunun yere düşmesi yeterliydi. Hakemin faul kıstası buydu tamamen. Oyuncu yere düşüyorsa pozisyonu süzmeden düdüğü çaldı. MHK ne iş yapar, seminerlerde ne anlatır çok merak ediyorum.. Bu kadar kaliteyi düşüren hakemler olduktan sonra ligimizin zaten yurtdışında izlenmesini beklemek olmaz..

Eskişehirspor lig başından beri istediği alarak yoluna devam ediyor ve 7. haftanın sonunda da yenilgisiz olarak devam ediyorlar lige ancak bende büyük bir hayal kırıklığı yarattılar.. Seyircisi de olan bir takım, ileri uç elemanları da gayet kaliteli ancak özellikle İstanbul deplasmanlarında bu gece gibi oynarlarsa, futbolseverlerin istediği lige renk katan takım sıkıntısını gideremezler. Galatasaray'da geçen hafta kırdığı rekoru ileriye taşıyamadı ve geçen sezondan sonra yine Eskişehirspor'u yenemedi.. Geçen haftaki Kasımpaşa maçı ve bu akşamki Eskişehirspor maçı diğer takımlar için bir örnek olacaktır ve bundan sonra Galatasaray maçlarında topyekün savunma yapan takımlar görmek kesinlikle süpriz olmayacaktır.. Sanırım bu haftaki en büyük kayıp da rakiplerine verdiği 'reçete'dir: Antifutbol

Haifa Wehbe


%100 cotton

26 Eylül 2009 Cumartesi

Antalyaspor 1-2 Fenerbahçe//Akılsızlar


Maç açıkçası beklediğim gibi başladı. İlk golü atana kadar Fenerbahçe saldıracak, golden sonra ise yine tempoyu düşürerek geride Antalyaspor'a açık vermeyecek. Planı 21. dakikada Ali Zitouni'nin golü bozdu. Bu dakikadan sonra Fenerbahçe golü bulmak için daha istekli oynadı ve tahminimden daha zevkli bir maç izledik.

Fenerbahçe maçından zevk almak için sanırım skor üstünlüğünün Fenerbahçe'de olmaması gerekiyor. Golü bulana kadar istekli, arzulu ve baskılı oyun, meyvesini alınca da geride eksik yakalanmamak için kontrollü oyun.. Bugün sadece 10 dakika önde kalabilince de çoğu zeka kübü Alex'in hazırladığı pozisyonlar ve direkten dönen toplar izleyebildik. Belki de bu sezon ilk kez bu kadar gol denemesi yaptı Fenerbahçe..

Gökhan Gönül'ün sakatlığının ardından 10 kişi kalan Fenerbahçe!! 80. dakikaya kadar oyunu rakip yarı alana bir türlü yıkamadı. 10 kişi kalan Fenerbahçe dedik, izleyenler hak verecektir sanırım, Mehmet Topuz'un sağ beke çekilmesi ve Alex'in bir kademe geri gelmesi Fenerbahçe'yi orta sahadan düşürdü ve Antalya'nın rahat bir şekilde orta sahayı geçmesine neden oldu. Açıkçası benimde ilk aklıma gelen hamleydi Topuz'un sağa çekilmesi, kenarda Semih'i görünce fakat 5 dakika sonra yanlış karar olduğu ortaya çıktı. Benim anlamadığım bu kadar açık bir şeyi Fenerbahçe teknik heyeti nasıl göremiyor. Tamam yaptın değişikliği de oyunu hiç mi izlemiyorsun, çözüm düşünmüyorsun..İlginç..

Direkten dönen 3 top ve kaçan en az 4 net gol pozisyonuyla Fenerbahçe zaten maçı haketmişti Daum'a rağmen ama Antalyaspor'un son dakikadaki harakirisinin herhangi bir açıklaması yok..Tamam son dakika, ve o dakiklarda girdiğin 2 pozisyon sana hırs kazandırmış ama 1 puana bu kadar yaklaşmışken son adamın kalenden 70 metre uzakta olması nasıl bir düşünce yapısı anlayabilmek mümkün değil. Son dakika, gözünü karartıp takımının 1 puan alması için kırmızı kart görmeye razı birçok oyuncu var o sahada ama hepsi Fenerbahçe ceza alanı içinde. Müdahale edecek adam yok koskoca 70 metrede ve orta saha çizgisinde 3 tane Fenerbahçeli oyuncu pusuya yatmış topu bekliyor, Alex gelişigüzel bir pas ve 3'e 0: gol..Elde var '0'..

Fenerbahçe fazlasıyla hakettiği ama kendi elleriyle alamadığı(tamamen şansızlık) galibiyeti Antalyaspor'un uzattığı tepsiden aldı ve 7'de 7 yaparak kendi rekorunu egale etti. Şimdi yarın rahat rahat izleyecekleri Galatasaray-Eskişehirspor maçını(haftanın maçı olması muhtemel) bekliyorlar..